29 Ağustos 2014 Cuma

fenomen mi? o da ne?

 
Bende insanım o yüzden arada yoruluyorum. Mesela son bir haftadır  çok yorgun oluyorum. Çünkü eve geldiğimde duş alıp, hazırlanmamı bekleyen bir kuzenim var. Gündüzleri bizim Sidikli İstanbul’u gezdiriyor. Akşamları da ben. Yemek yeme bile müsaade etmiyorlar. Zaten Küçük Bey öyle müzelere giderim harika, ne güzel diyecek biri olmadığı için akşam gezmelerini iple çekiyor. Bense artık ondan kurtulmayı. Ne kadar kötüsün demeyin haklıyım. Başka bende dedim “Ne güzel bir kardeş daha, hep kalsa”. Ama bu sabahın köründe kalkıp, odamda ki balkona çıkıp içtiği sigarayla son buldu. Birincisi daha  yaşında ne sigarası. Hadi alıştım ona ama sabahın altısı nedir? Lan zaten daha yeni yatmadık mı biz. Şurada bir buçuk saat daha uyuyup, kalkıp gideceğim. Ama yok. Erkenden kalkıyor, balkonumda tüttürüyor ve bütün dumanı içeri dolduruyor. Neymiş amcası anlamasın diyeymiş. Lan salak yavrum benim babam sigarayı on metreden anlar marka söyler sen neyin kafasını yaşadın. Sonra içeri girip bir de beni dürtüyor kalk kahvaltı hazırla diye. Duymamazlıktan geliyorum yok. Dürtüyor, dürtüyor en sonunda ağzımdan “siktir git” dökülüyor. Bir saat beklese annem kalkacak zaten. Hadi o kalkmadı ben kalkacağım zaten. Anneme de diyorum yok “yengeme ayıp olur”. Lan ona oluyor da bana niye ayıp olmuyor. 5 yaş büyüğüm ben senden. Sonra bir de günde beş posta saç yıkama, yapma olayı var. Ben iki postasına şahidim, geri kalanına Sidikli. Kapıda kadın beklenir biz Küçük Beyi bekliyoruz. Üç santim saçla ancak bu kadar uğraşılabilirdi. Selfie var bir de? Ön kameraya gülmekten botox yemiş elliliklere döndüm. Surat ifadem sabitlendi. Bir de Sidikli ile takipçi yarışları var. Küçük Beyin iki binmiş neden bunun bin kişiymiş. İnstagram`dakiler ne buluyormuş bu Küçük Beyde. Aynı anda paylaşılan fotoğrafı beş dakikada en çok kimin takipçileri beğenecek.  Twitter`da Sidikli geçermiş. En son whatsapp`da kimin daha çok arkadaşı var. Geçen arkadaşım geldi bir akşam oh dedim evde oturdum. Bir ara beni dürttü evde “Kim var? Çıplak birini gördüm sanırım koridordan geçti” diyor. Bizimki odada uyuyordu onu gördü kız. Erkekler bu arada neden boyna yarı çıplak dolanıyor. T-shirt`le var bir alıp veremedikleri ama çözemedim henüz. Bu arada bizim Sidikli iki binin sırrını çözmüş. Six packlerini servis ettiği fotoğraflardanmış. Küçük Bey bir de adonis çıkınca gör diyor. 16 yaşında böyle değildik biz. Böyle miydik yoksa?



28 Ağustos 2014 Perşembe

iki ucu boklu değneğim ve ben


Stajdan eve dönerken her gün o metrobüs denen çöp kutusunda ezilen boş kutu gibiyim. Kendimi metrobüse bindiğim an fırında pişen tavuk gibi hissetmeye başlıyorum. Ne zaman bitecek benim bu metrobüs çilem ya. Şu ara en sevdiğim şey metrobüsten inmek ve temiz –egzoz ne kadar temizse- havaya kavuşmak. Eve de laylaylom yürümeye başladım. Sonra baktım benim Matematikçim her zamanki yerinde ama surat beş karış bekliyor. Onunla iki yıl önce tanıştım. Yazın part time işimden dönüyordum tintini tintini. Gündüzde canım bir şeylere sıkıldı dönüşte alışveriş merkezine uğradım ve bir ayakkabıya aşık oldum. Ayakkabımı kucağıma alıp hızlıca evin yolunu tuttum. Akşam ezanı okunacaktı ve ben o gün oruç tutup, susuzluktan ölüyordum.  Sonra yolda yürürken bir çocuğun ağladığını fark ettim. Bir yandan ağlıyor, bir yandan yürüyor. Kirli elleriyle de göz yaşlarını silmeye çalışıyor. Yaklaşıp ne olduğunu sordum “Gözüme uhu kaçtı.” dedi. Bakim diyorum ama boncuk boncuk ağlıyor. Elleri kir içinde sürdükçe gözüne daha çok yakıyor belli. Çantamda bir ıslak mendil kalmış aldım, sil ellerini, dokunma gözüne, gel peşimden deyip büfeye doğru yürüdüm. Su, ıslak mendil  aldım köşeye yürüdük. Ellerini sildi, suyla yüzünü yıkadım. Ben yıkadım çünkü ellerinde ki ayakkabı boyası çıkmak bilmedi ve gözüne sürdükçe daha çok acıyordu. O güne dair hatırladığım ve sinirimi bozan iki şey var. İlki çocuğun suratını yıkarken  yanımdan geçen süslü yaşlı cadı. Kadın “kızım yaklaşma çok bak bir şey yapar” dedi. Yaşlı bir kadına ilk yaptığım terbiyesizlik buydu ”işine baksana sen”. Sonra bir de bankada yaşlı bir kadına bunak demiş olabilirim. Bana küçücük çocuk ne yapabilir Allah aşkına. Kadının kaşı gözü ayrı oynadı işaret, çanta.  Çocuk düşmüş göz derdine kadın onun olmayan para. Ne yani her sokaktaki çocuk hırsız mı? Kaldı ki o ayakkabı boyayıp parasını kazanıyor. Neyse ikinciye geçip toplu küfür etmek istiyorum. Baktım ezan okunuyor bende  açım sordum o da aç yemek yiyelim dedim. Girdik caddedeki bir yere. Şu zincir olan popüler yerlere. Adam tip tip bakıyor yanında ki ne iş diye. Oturduk etrafta koşturuyorlar ezandan dolayı ama yok ilgilenen bir Allah`ın kulu yok.  Şef garson denilen koordinasyonu sağlayan adama işaret ettim, kendi geldi kaba kaba beklememi istersek bu arada lavaboyu kullanabileceğimizi söyledi. İşte  benim delirdiğim anlardan biri daha. Normalde ben bin kişinin nazını çekiyorlar diye yanlış siparişe bile gülümseyip teşekkür eden ben adama ağzıma geleni saydım. Haksız mıydım ama? Çok mu abarttım bilmiyorum ama cidden sinirlendim. Kendime de onlara da. Çok duyarsızız ve ne bilim şu üzerimize giydiğimiz giysilere fena halde takıkız. Biliyorum o gün ağlamasa fark etmeden geçip gidecektim. Diğerlerinden pek bir farkım olmayacaktı. Neyse işte böyle tanıştık bizim Matematikçiyle. Paşanın matematiği iyi ama kalan derslerden pek haz etmiyor. Canının sıkkın olmasının sebebi 11 yaşına gelmiş artık o kadar şirin değilmiş. Bir de yaz gelince boyayacak ayakkabı kalmamış. Zaten bende hep o bez ayakkabılardan giyiyormuşum. Lanet olsun ki çocuk haklı. Sandalet boyatamam geri kalanı da bez. Çocukken okula giderken boyanan ayakkabılarım vardı. Hem bakın kışta geliyor der ayakkabılar alın bence. Deri boyanıyor mu gerçi bilmiyorum. Lanet olsun ben bir de deriye karşıyım.  En iyisi siz bez ayakkabılardan kurulun ve boyatabileceklerinizi alın. Deri işini bende gidip bir araştırayım. Hayvan katliamına teşvike girmez dimi bu ?

26 Ağustos 2014 Salı

yeteneklerinin boşa harcandığını farkına varma hikayesi, dram dozu yüksek


Doğum günü fiyaskosundan sonra annesinin gönlünü bir kahveyle alabileceğini sanan bir zavallı Lady, daha parlak bir fikirle olaya yaklaşmaya karar verir. Sabah annesine kahvaltı hazırlayacaktır. Hatta ve hatta o sevdiği kreplerden yapacaktır. Erkenden kalkar ve mutfağa girer. Sonra duyduğu sesle bir gerçeğin farkına varır. Ev kuzen doludur. Lady düşünmeye başlar bir erkek kaç krep yer. Zengin kahvaltıyla iki tanenin yeteceğini düşünür. Bir yandan kahvaltıyı hazırlar, bir yandan iki krep tavasıyla kreplerine başlar. Bu arada krep tavası diye bir şey olduğunu daha taze öğrenmişken kullandığı  için pek bir becerikli hisseder. Hele ki artistik şekilde iki tur attırıp cuk diye tavaya tekrar oturttuğu kreplerle gurur duyar.

Sonuç : erkeklerin doymak bilmez bir midesi olduğunu keşfeder. Ortalama yarım ceylan yeme potansiyeline sahip olduklarını, kahvaltı yapmadan  iki el çalışıp krep yaparken fark eder. Bir de krepin onlar için zeytin olduğunu. Sonra kuzen denen şeylerle anne etrafta dönerken iyi anlaşıldığını. Anne trip gibi ergen olaylarına bulaştığında, barış çubuğuna “ev bugün senin” şeklinde cevap verdiğinde aslında tüm o işleri sana kitlediği anlamına geldiğini geç fark eder. Sonra kuzen denen türün ”Canım sen şunu güzel yapıyordun, ah bak onunda şu yaptığın şey vardı ya ondan çekmiş canı” dediğinde iğrençleştiğini fark eder. Hafta sonu unun içinde mutfakta geçer. Hiç eğlenemez. Ve tüm o kuzenlerinin suratına ne zaman siktirip gidiceğini soran gözlerle bakar. Sonunda da kendini banyoya kitler. Kabız oldum yalanının içine sığınır. Umarım tiksinmişlerdir ve benimle uzun süre görüşmeyi düşünmezler.

23 Ağustos 2014 Cumartesi

kaktüs sevdiğimi hesaba katsan hediyen o olmazdı


Her doğum günü benim için büyüdüğünün göstergesiydi bir zamanlar. Sonra yaşlanma belirtileri oldu. Öyle doğum günümde pastam olsun doğum günüm kutlansın tarzı bir insan değilim. Ama bugün anladım ki ben aranıp doğum günün kutlu olsun denmesini bekleyen tarzda biriyim. Hem de unuttuğum doğum günümde. Kıçımda pireler uçuşurken, uykumdan uyandıran Nil Kuşum uyandırdı. Sonra Dahi Reklamcım arayıp niye meşgul telefonun diye azarladı. Sonra bir de onun sevgilisinden azar yedim. İlk benimki ne bakmalıydın diye. Bu hafta canımın sıkkın olduğu bir gün oldu. Aslında tüm hafta sıkkındı. Dahi Reklamcım “Alo” sesimden anlayıp saatlerce uğraştı keyfimi yerine getirdi. Şanslıyım dimi? Ama doğum günümü kutlamayan sevdiğim arkadaşlarım oldu. Aşırı kırıldım. Lan bir mesaja da tavdım ben.  Tabi bir de eskilerden çıkıp kutlayanlar oldu. Telefonda doğum günümü kutlayana kimsin diye sormaya utandıklarım oldu ama sonuçta mutlu oldum ve sıyrılmanın yolunu buldum. Annem ve babam peki ne yaptı dersiniz? Annem bugün iki kez aradı ikisinde de halamı çekiştirip durdu. Şunu söyledi böyle dedi. Babama akşama geç geleceğim dedim tamam dedi kapattı. Nil Kuşu “Herkes tatilde diye bir kutlama yapmayacak mıyız biz?” dedi stajdan sonra beni yemek yemeye ikna etti. Sevgilisi –Aslan diyoruz biz ona, hem Galatasaraylı hem de bazı özel saçma sebepler falan- Aslan arabayı servisten alıyorum, trafik derken gecikince bende boş boş o mağaza senin bu mağaza senin dolaşmaya başladım. Telefon çaldı numara tanıdık değil. Açtık Joker “Neredesin?” diyor. Mekan değişmiş bu alacakmış beni.  Bir de öyle bir söyleyişi var ki. Sanki beş kişiyi öldürdüm, on çocuğu dövdüm, yirmi kişiye tecavüz ettim. “Öğrenci pasom var benim ya git sen. Sana mı muhtacım göt herif.” demek istedim ama o saatte toplu taşımanın hali aklıma geldi. “Sen neredesin zahmet etme ben gelirim.” dedim. Allah`ım bu kadar öküzümsü biri daha olamaz. Adam ne yapsa batıyor. Arabaya bindim ve tek diyaloğumuz.
“Merhaba, nasılsın?”
“İyi” ve insan nezaketen sen der dimi? Ama yok adam öküz sen demedi bile. Aradan beş dakika geçti başladı o bed sesiyle şarkıya eşlik etmeye. “Başım ağrıyor da biraz.” Dedim hayvan daha çok ses verdi kendine. Gerçi başımın ağrıdığından da değil ya.  Yemeğe bunların ev arkadaşlarının üçüncüsünü ve kız arkadaşlarını da çağırmışlar. Kızla ilk defa bu kadar sohbet etme imkanım oldu ve pek bir sevdim kızı. Bambaşka bir dünya var ve bir tek o görüyor gibi. Öyle bir de anlatıyor ki kapıyı tıklatma isteği duydum.         


Pastamı çok sevdim bir de. En sevdiğimden olmuş. Üzerine keşke Jokerin aklına uyup “mutlu yıllar çocuk” yazdırmasalarmış. Bu ara da paşamızda hediye almış. Kaktüs. O salak yamuk sırıtışıyla “Tam karakterlik hediye” dedi. Tabi benim kaktüs sevmem onu hayal kırıklığına uğrattı ama yapacak bir şey yok. Hem bir şey itiraf ediyorum çok sevdim ben çiçeğimi. Karakterlik hediye olmasında da haklı sanırım. Off yumuşadım mı ben buna karşı ne anlamadım. Galiba herkes Bugs Bunny severken o da benim gibi Tazmanya Canavarını seviyor diye oldu bunlar.
Bir de dayanamadım eve dönerken annemi arayıp kadına “Tebrikler doğum günümü bir türlü hatırlamayı beceremediniz bugün” dedim ve kapattım.  Eve geldiğimde yoğun bir gündü atlamışız dedi. Ama salon öyle demiyordu pek. Kardeşim kuzenleri falan toplamış. Süprizzz. Babam arkadaşlarımla kutlamamı elimden almamak için bekleyelim demiş. Aferin dimi bana. Ön yargılarım ve kesin hükümlerim. Çok fazla hararetli hallerim yüzünden kalp kırıp duruyorum. Krep yapsam, kahvaltı hazırlasam annem için olma mı? Olmadı bir de kahve yaparım ben.

20 Ağustos 2014 Çarşamba

bazen hissetmezsen daha iyi oluyor


Kendimi yamalı bir pantolon, Liverpool`dan 8 yemiş Beşiktaş, çok istediği  bir şey tam oldu derken rüyasından uyanan kişi, yılbaşı için kesilmiş bir çam ağacı, sırf kırılmak için çaba gösterilen bir rekor, kendi tatminliği için kullanılan bir fahişe,  uyandığı zaman 8 bütü olan öğrenci, pusuya yatmış aslanın beklediği bir ceylan, 4 yanlışın götürdüğü bir doğru, kısacası kendimi  ikinci dünya savaşından çıkmış Japonya gibi hissediyorum. Darmadağın, bertaraf edilmiş, laboratuvardaki maymun deneği gibi kullanılmış, isteklerimin önemi olmayan, kırılıp dökülmeye bırakılmış, kimsenin sesinin çıkmadığı hatta işlerine geldiği gibi davranılan insanlığın unutulduğu yer gibiyim.

17 Ağustos 2014 Pazar

ya da neden biraz kendime dürüst olmuyorum


Hayatım sıkıcı bir monotonluk almaya başladı. Her gün staj her gün  staj. Ve bu tam olarak 5 eylüle kadar devam ediyor. Arkadaşlarım bir de tatile gitmeye başladılar tek tek. Dahi Reklamcı gitti, Sarı Kızı zaten ” tatile gidiyorum toparlanmam gerek” bahanesiyle görmeyeli uzun zaman oldu. Okuldakiler stajda, geri kalan herkeste bugün şehri terk etti resmen.  Bir de bayramla terk edip hala gelmemişler var. Tabi onların staj gibi dertleri yoktu.  Niye bu kadar dertlendim derseniz bayramdan önce bayramda tatil yaparım hayallerim gibi hayallerim vardı. Sonra bir baktım ki tatil bitmiş ben işin başına geçmişim. Arkadaşlar vardı akşam çıkalım bir kahve içelim, işten sonra şuraya gidelim, hafta sonu burayı gezelim. Bugün son kalanlarda vedalaştı şehir. Yapayalnız kalmış gibi hissediyorum. Neden böyle hissettiğime dair hiçbir fikrim de yok? Ya da neden biraz kendime dürüst olmuyorum ki biliyorum. Çünkü şu sıralar kendimi yalnız hissediyorum. Sanki hiç arkadaşım yokmuş, kimsem yokmuş gibi. Kendimi kapattığımı hissediyorum ama sebebini bilmiyorum. Stajda çok şey öğrendim ve ne kadar yetersiz olduğumu fark ettim. Sadece geçiyorum işte dersleri kadarlık bildiğimi. Doğum günümde yalnız olmak istemiyorum. Ne bilim şımartılmak istiyorum. Tüm o huysuz, regl olmuş kadın triplerimin sonu gelsin istiyorum. Hem böylece herkes bir az olsun nefes alabilir.

15 Ağustos 2014 Cuma

evdeki içki stoğundan kurtul


Pijama partisi yapalım dedik. Dedim ya zaten çocukluk arkadaşım geldi diye. Bizim AvukatKız`ın annesi babası tatile gitti. Bizim ki de gönüllü stajı için bu sıcak İstanbul`da kaldı. Ama daha anneleri gitmeden bugün planlanmıştı. Peki annesi giderken ne demiş dersiniz. “Kocacığım dolaptaki viskiyi, raftaki şarabı evden  çıkar. “  Bizim kız da geldi bunu bize öttü ve bir kez daha yerin dibine girdik. Ben ağzıma 19. Yaş günüme kadar alkol sürmüş insan değildim. Sonra doğum günümde bir kere sürmüş bulundum. Sonra öyle arada içer. Bir gün AvukatKız`da toplandık. Edebiyatçı, ben ve AvukatKız kalınca da mesele döndü dolaştı alkole geldi. AvukatKız dolapta jack daniels var deyince bizede “hadi getir içelim” demek düştü. Bardakları yarıladık içtik, yetmedi bir bardak daha içtik. Ben ısrarla “camları açalım“ diyorum. Kokuyor viski, bunlar al yanaklarıyla “ne kokusu yahaheee” diyorlar. Tek dertleri kış günü kıçları donmasın. Annesi gelmeden viskiyi kaldırdık, bardakları temizlik manyağı yaptık. Annesi geldi oturduk içtiğimiz odada bir saat muhabbet ettik. Ne güzel dimi? Bir de bana sorun. Bu salaklar kafa oldu. İki yarım bardakla kafa nasıl oldular anlamadım ama bunlar bir şen kahkaha atıyorlar. Salak esprilere gülüyorlar, hatta dramatik olaylara bile. Sonra kalkalım dedik bu AvukatKızla Edebiyatçı öpüşürken kafaları tokuştu biri gülerken toto üstü düştü. Edebiyatçıyı çektim “Anlayacak sessiz ol!”dedim ama apartmanın mikrofon etkisini unutmuşum ben. Kadın demesin mi “ben sizin neden kikirdeyip durduğunuzu zaten biliyorum da utanmayın diye gülüyorum”. Koşarak çıkmak istediğim yerlerden biriydi ama yavaşça çıtık. Tabi üç buçuk atıyoruz bizimkilere bir şey derler mi diye. Çocukluğumuzu bilir anneler arkadaş. Bizimkilerde onun gibi ben yapıyorum siz yapamazsınızcı. Ben sigara içiyorum ama sen içme durumun özeti hani. Eve gidince hemen AvukatKız`ı aradım annen çok kızdı mı diye sormak için. Bana ne dedi beğenirsiniz; annesi içeri girmiş koltuğa kurulmuş “AvukatKız dolaptan getir bir bardakta ben içeyim.” Ee kadın dersini aldı bizimde ne mal olduğumuzu biliyor. Daha o evde içki bırakır mı?

14 Ağustos 2014 Perşembe

elin turisti beni benim ülkemde kazıkladı sanırım


Bencilliğin sınırlarını zorluyorum şu ara. Tek düşündüğüm ben. Benden önemlisi mi var be kafası yaşıyorum. Çocuk arkadaşım geldi geçen hafta. Ankara`da okuyor. 5 yaşından liseye kadar dip dibeydik. Aynı okul sıra, evler dip dibe falan. Babasının tayini çıkınca başka yere yazdan yaza İstanbul’a geldikçe yüzyüze görüşebiliyoruz. Tabi ben bide Ankara`ya kaçınca. Neyse işte bu geldi kızlarla buluşup duruyoruz. İlk okuldaki arkadaşlarımla hala görüşüyorum evet. Ama kızlara tüm hafta çektirdim. Benim staj ve AvukatKız`ın staj çıkışına sürekli planlar yapılıyor falan ama ben sürekli “olmaz, istemiyorum, gitmeyelim, ne gerek var” deyip duruyorum. Geçen bir turistle tanıştık yol bilmiyor, yardım falan istiyor. Ee dedim gel bakalım. İstanbul kart istedi, içini bilmem ne kadar doldursun çok yer gezeceğim falan dedi. Tamam dedim ve tek kelime İngilizce bilmeyen görevliye söyledim. Sonra bu elin salak turisti başladı bunu geri verince kart iade parası veriyorlar mı? Bilmiyorum diyorum ama yok. Aynı parayı almalıyım. Lan 6 lira be. Neyin hesabını yapıyorsun. Sonra bu kız bi anda ortalıktan kayboldu.  Resmen öyle kaldık ortada. Adamda tutturdu parayı siz ödeyeceksiniz. Yanımdaki arkadaşa sen konuştun sen yaptın diyor ama kız ağzını açmadı. Baktım adam iyice çirkefleşti bende bağırıyor diye kopardım yaygara. Adam ayaklanıp çıkınca dedim ahanda boku yedik adam bizi dövecek. Bende bir topuklama var. Ayaklarım popoma vura vura koştum. Sonra düşündüm ne diye kaçtım ki ben. Bir şeyde yapmamıştım. Adam ne dolandırıcılığımı bıraktı, ne terbiyesizliğimi. Vuracaktı bir tane ben görgü tanıklarıyla darp raporu ohh mis sürünsün. Ama kıyamadım kendime işte. Kızlar halime çok güldü. Uzun zamandır tek enerji göstergemmiş. Haklılar sanırsam da. Kalplerini de kırıyorum farkındayım ama içimden gelmiyor bazen böyle.  Yaz günü boğazım ağrıyor zaten. Hastalık huysuzluğumu acaba.

10 Ağustos 2014 Pazar

keyfim yok diye mime sıra geldi


Şeyma sağolsun beni unutmayıp mimlemiş. Çok şeker kız ya. Biliyor benide ne kadar beklettiğimi ona rağmen unutmuyor. Canım sıkkın bekli anlatırım belki anlatmam aam sıkılınca aklıma mimler geldi. Şeyma umarım beni beklettiğim için affeder.

1.Geçmişin olmasaydı bugün ortaya koymakta olduğun şey ne olurdu?
Geçmişi olmayan adam misali uyanırdım. Sonra tabi nerdeyim kimim zart zurt. Sonra ben gider Bay B`yi bi şekilde bulurdum filmlerde hep öyle olmaz mı? Şaka bir yana bir bok olamazdım. Geçmişimden aldığım bir ansiklopedi ders var. Hepsi gidince bugün olduğum kadından eser kalmazdı.

2.Annen, baban senin için ne ifade ediyor?
Anne ve babam her şeyim. Annem deli kadınım. İlişki danışmanım, sırdaşım. Babam huzurum, sıcak kucağım.
 
3.İmkansız olduğunu düşündüğün her şeyin kapılarını açmak için ne kadar gönüllü olurdun?
İmkansız gelen Bay Uzun vardı. Zaten boka da güzelce sardı. Ama imkansızı zorlarım ben. Elimden geleni yaparım. İş bende biter. İmkansız gözümde yarattığım zorluktur.

4.Şu an sen kimsin ve ne kadar büyük, parlak ve faydalı bir macera ortaya koyacaksın?
Şuan Bay B`ye aşık saplantılı kızım. Yapmak istediğim bir sürü şeyi olan hayaller aleminde yaşayan biriyim. İlerde bunların sonucunu göremesem de hepsini deneyeceğim. Hem planlar arasında Bay B ile evlenmek ve dört çocuk yapmak gibi uçuk fikirlerimde var.

5.Kalbin daha önce hiç kırılmamış olsaydı ne kadar neşeli, inanılmaz, olağanüstü, değerli ve tümüyle doyurucu bir ilişki içinde olurdun?
Bay Uzun kalbimi benim fena halde kırdı. Üstüne bide aşka tövbe ettirdi. O salakla benden bir bok olmazdı. Ne doyurucu ne de olağanüstü bir ilişkim olurdu. Bir de bunlayım diye Bay B`ye aşık olunca beyinsel aldatma yüzünden vicdan azabı duyardım.


stalking çukuruna düşürtmesin


Şaka gibi ama elimde sadece bir isim vardı bu işe başladığımda. Bay B yazınca yüzlerce çıktı karşıma. Sonra şu üye olduğu yardım zımbırtılarını yazdım soy isim, ardından face, twitter derken annesinin kızlık soyadına kadar ulaştım. Sonra ben tüm güncelleştirmelerini zartlarını zurtlarını takip etmeye başladım. Bir insanın sayfası dakikada beş kez yenilenmez ki. Dakikada kaç cümle yazıp fotoğraf paylaşabilir ki hem? Sonra ben durumu daha çok abartıp instagramdaki o yanındaki selfie kızlarını tek tek bulup takip etmeye başladım. Sevgilisi  olduğunu tespit ettiklerimi melek, sevgilisiz gezenleri de tek boynuzlu şeytan ilan ettim. Sonra zaten foursquare sağolsun nerde sıçıyor haberim oluyor. Bir de bu benim kardeşimle aynı okuldan mezunmuş. Bilseydim bende oraya giderdim ama. Ben onun üye olduğu siteleri forumları bile buldum. Türk kezbanı buna googlamak, stalklamak diyor da ne dediğinin farkında değil. Stalking olayı sapıklığın başlangıcı. Psikopatlaşmanın ilk evresi. Küçük tacizcilik be bu. İnternet sapıklığı. Çocuk ağzını açıp şunu seviyorum dese biliyorum ya diyecek dereceye geldim. Şikayet etse savcı düşünmeden evden ifademi almak için yaka paça sürükletir. Allah`ım kendimden de korkar oldum. Bir gün haberlere İstanbul sapığı Lady`nin robot resmi çizildi diye çıkarsam annem beni kesin ihbar etti. Sonra gelsin gazete manşetleri ” sapığı anası polise teslim etti ”. Ama durun ülkede manşeti belirleyen var, dünya da savaşlar var. Benden olsa olsa üçüncü sayfa haberlerinde satır arası olur.

3 Ağustos 2014 Pazar

orkideli sapığa bile vurmadım ki ben


Geçen bir arkadaşla konuşuyoruz “Eski sevgilim psikopata bağladı” dedi. Kızı da tanıyorum böyle pek bir sessiz bir tipti. Psikopat ve o abartıyordur dedim açıkçası. Bu da başladı işte, sevgilisi var hala arıyor, eve geliyor, bazen eve geldiğimde kapıda beni beklerken buluyorum. Sürekli telefon ediyor. Sevgilisine bin bir yalan söyleyip boyna orda burada karşıma çıkıyor dedi. Ne sevgilisinden ne benden vazgeçemiyormuş falan dedi. Sürekli ofise bir şeyler gönderiyormuş bir de üzerine bizimkini kız arkadaş edinmesin diye tehdit ediyormuş. Geçen gün diyor kavga ediyoruz sinirle tokat attım, bana kalsa evire çevire döverdim dedi. Hayır kız psikopatta dayak nedir ya. Bu kızda o potansiyeli ben görememiştim yanıldım ama yuh be oğlum ne yaptın sen. Ben kadına şiddete karşıyım kardeşim. Bahane ne olursa olsun.  Haketmiş diye bir şey olmamalı.


Ben böyle çemkirince bu sen olsan ne yapardın dedi. Aklıma benim orkideli sapık geldi.  Ben İspanyolca kursuna gidiyordum, bir gün üst kurdaki arkadaşın dersine girdim. Sonra bizim sınıfta üst kurdan gelip bizleri gülme krizine sokan bir çocuk geldi. Fizik tedaviyi üçüncü sınıfta astronot olmak için bırakmış.  Şakır şakır konuşuyor biz yeni öğrenenlerin arasında ne işi var diyoruz ama gülüp eğleniyoruz diye de pek bir umurumuz da değil. Bir gün bizim hocaya sevgilisi çiçek göndermişti, bu “İçinden seç senin için alırım hocadan” dedi. Elin adamından ne çiçek alacağım. “Beni iki kır çiçeğiyle kandıramazsın, orkideden aşağısı olmaz” dedim ama demez olaydım. Ertesi gün hoca arıyor ”nerde kaldın, Astronot sana orkide getirmiş. Gelmeyeceksen ben eve götüreceğim” İşte böyle başladı. Sonra her hafta sonu o kursta çiçeğe boğuldum. İstemiyorum, sevmiyorum dedikçe farklı farklı çiçeklerle karşılar oldu. Şemsiyesini çöpe atıp aynı şemsiye altında yürüyelimler mi dersiniz, benimle bende o  yöne gidiyorum diyip ters yöne gitmeler mi, sosyal mecrada görmezlikten gelmeme rağmen ısrarla sürekle takip istekleri mi, arkadaşlarımı bulup ders saatlerimi öğrenmeye çalışmalar mı? Hepsi vardı hatta daha fazlası. Sınıfta zaten sürekli bunun yüzünden rezillik. 18 yaşındaydım, 24 yaşındaydı , insan azıcık yaşının olgunluğunu bekliyor. Hayır zorlasa babam olurdu.  O dönemki düşünce buydu. Ha bir de o dönem biber gazıyla yapışık gezer oldum. Sonra baktım işin içinden çıkamıyorum kursu bıraktım, sürekli bindiğim toplu taşıma araçlarını bile terk ettim.  Bir kez bile tokadı geçirmedim ya da babamın öfkesine maruz bırakmadım. Şimdi kalkmış bizimki bana soruyor ne yapardın diye. Dövmeyeceğim kesin, kaldı ki oğlum avukat olan ben değilim sensin. Savcı var, şu Amerikan filmlerinin ana karakteri “uzaklaştırma kararı” var. Numara değiştirme, gerekirse ev. Ne bilim ben işte. Ama şiddet kırk yılda bir olan uzaktan arkadaşlığımızı bile düşündürtüyor hani bana. Acaba benim sapık ne alemde şimdi merak ettim.