Bende insanım o yüzden arada yoruluyorum. Mesela son bir haftadır
çok yorgun oluyorum. Çünkü eve
geldiğimde duş alıp, hazırlanmamı bekleyen bir kuzenim var. Gündüzleri bizim Sidikli
İstanbul’u gezdiriyor. Akşamları da ben. Yemek yeme bile müsaade etmiyorlar. Zaten
Küçük Bey öyle müzelere giderim harika, ne güzel diyecek biri olmadığı için
akşam gezmelerini iple çekiyor. Bense artık ondan kurtulmayı. Ne kadar kötüsün
demeyin haklıyım. Başka bende dedim “Ne güzel bir kardeş daha, hep kalsa”. Ama
bu sabahın köründe kalkıp, odamda ki balkona çıkıp içtiği sigarayla son buldu.
Birincisi daha yaşında ne sigarası. Hadi
alıştım ona ama sabahın altısı nedir? Lan zaten daha yeni yatmadık mı biz. Şurada
bir buçuk saat daha uyuyup, kalkıp gideceğim. Ama yok. Erkenden kalkıyor,
balkonumda tüttürüyor ve bütün dumanı içeri dolduruyor. Neymiş amcası anlamasın
diyeymiş. Lan salak yavrum benim babam sigarayı on metreden anlar marka söyler
sen neyin kafasını yaşadın. Sonra içeri girip bir de beni dürtüyor kalk
kahvaltı hazırla diye. Duymamazlıktan geliyorum yok. Dürtüyor, dürtüyor en
sonunda ağzımdan “siktir git” dökülüyor. Bir saat beklese annem kalkacak zaten.
Hadi o kalkmadı ben kalkacağım zaten. Anneme de diyorum yok “yengeme ayıp olur”.
Lan ona oluyor da bana niye ayıp olmuyor. 5 yaş büyüğüm ben senden. Sonra bir
de günde beş posta saç yıkama, yapma olayı var. Ben iki postasına şahidim, geri
kalanına Sidikli. Kapıda kadın beklenir biz Küçük Beyi bekliyoruz. Üç santim
saçla ancak bu kadar uğraşılabilirdi. Selfie var bir de? Ön kameraya gülmekten
botox yemiş elliliklere döndüm. Surat ifadem sabitlendi. Bir de Sidikli ile
takipçi yarışları var. Küçük Beyin iki binmiş neden bunun bin kişiymiş. İnstagram`dakiler
ne buluyormuş bu Küçük Beyde. Aynı anda paylaşılan fotoğrafı beş dakikada en
çok kimin takipçileri beğenecek.
Twitter`da Sidikli geçermiş. En son whatsapp`da kimin daha çok arkadaşı
var. Geçen arkadaşım geldi bir akşam oh dedim evde oturdum. Bir ara beni dürttü
evde “Kim var? Çıplak birini gördüm sanırım koridordan geçti” diyor. Bizimki
odada uyuyordu onu gördü kız. Erkekler bu arada neden boyna yarı çıplak
dolanıyor. T-shirt`le var bir alıp veremedikleri ama çözemedim henüz. Bu arada
bizim Sidikli iki binin sırrını çözmüş. Six packlerini servis ettiği fotoğraflardanmış.
Küçük Bey bir de adonis çıkınca gör diyor. 16 yaşında böyle değildik biz. Böyle
miydik yoksa?
29 Ağustos 2014 Cuma
28 Ağustos 2014 Perşembe
iki ucu boklu değneğim ve ben
Stajdan eve dönerken her gün o metrobüs denen çöp kutusunda
ezilen boş kutu gibiyim. Kendimi metrobüse bindiğim an fırında pişen tavuk gibi
hissetmeye başlıyorum. Ne zaman bitecek benim bu metrobüs çilem ya. Şu ara en
sevdiğim şey metrobüsten inmek ve temiz –egzoz ne kadar temizse- havaya
kavuşmak. Eve de laylaylom yürümeye başladım. Sonra baktım benim Matematikçim
her zamanki yerinde ama surat beş karış bekliyor. Onunla iki yıl önce tanıştım.
Yazın part time işimden dönüyordum tintini tintini. Gündüzde canım bir şeylere
sıkıldı dönüşte alışveriş merkezine uğradım ve bir ayakkabıya aşık oldum.
Ayakkabımı kucağıma alıp hızlıca evin yolunu tuttum. Akşam ezanı okunacaktı ve
ben o gün oruç tutup, susuzluktan ölüyordum.
Sonra yolda yürürken bir çocuğun ağladığını fark ettim. Bir yandan
ağlıyor, bir yandan yürüyor. Kirli elleriyle de göz yaşlarını silmeye
çalışıyor. Yaklaşıp ne olduğunu sordum “Gözüme uhu kaçtı.” dedi. Bakim diyorum
ama boncuk boncuk ağlıyor. Elleri kir içinde sürdükçe gözüne daha çok yakıyor
belli. Çantamda bir ıslak mendil kalmış aldım, sil ellerini, dokunma gözüne, gel
peşimden deyip büfeye doğru yürüdüm. Su, ıslak mendil aldım köşeye yürüdük. Ellerini sildi, suyla
yüzünü yıkadım. Ben yıkadım çünkü ellerinde ki ayakkabı boyası çıkmak bilmedi
ve gözüne sürdükçe daha çok acıyordu. O güne dair hatırladığım ve sinirimi
bozan iki şey var. İlki çocuğun suratını yıkarken yanımdan geçen süslü yaşlı cadı. Kadın “kızım
yaklaşma çok bak bir şey yapar” dedi. Yaşlı bir kadına ilk yaptığım terbiyesizlik
buydu ”işine baksana sen”. Sonra bir de bankada yaşlı bir kadına bunak demiş
olabilirim. Bana küçücük çocuk ne yapabilir Allah aşkına. Kadının kaşı gözü
ayrı oynadı işaret, çanta. Çocuk düşmüş
göz derdine kadın onun olmayan para. Ne yani her sokaktaki çocuk hırsız mı?
Kaldı ki o ayakkabı boyayıp parasını kazanıyor. Neyse ikinciye geçip toplu
küfür etmek istiyorum. Baktım ezan okunuyor bende açım sordum o da aç yemek yiyelim dedim. Girdik
caddedeki bir yere. Şu zincir olan popüler yerlere. Adam tip tip bakıyor
yanında ki ne iş diye. Oturduk etrafta koşturuyorlar ezandan dolayı ama yok
ilgilenen bir Allah`ın kulu yok. Şef
garson denilen koordinasyonu sağlayan adama işaret ettim, kendi geldi kaba kaba
beklememi istersek bu arada lavaboyu kullanabileceğimizi söyledi. İşte benim delirdiğim anlardan biri daha. Normalde
ben bin kişinin nazını çekiyorlar diye yanlış siparişe bile gülümseyip teşekkür
eden ben adama ağzıma geleni saydım. Haksız mıydım ama? Çok mu abarttım
bilmiyorum ama cidden sinirlendim. Kendime de onlara da. Çok duyarsızız ve ne
bilim şu üzerimize giydiğimiz giysilere fena halde takıkız. Biliyorum o gün ağlamasa
fark etmeden geçip gidecektim. Diğerlerinden pek bir farkım olmayacaktı. Neyse
işte böyle tanıştık bizim Matematikçiyle. Paşanın matematiği iyi ama kalan
derslerden pek haz etmiyor. Canının sıkkın olmasının sebebi 11 yaşına gelmiş
artık o kadar şirin değilmiş. Bir de yaz gelince boyayacak ayakkabı kalmamış. Zaten
bende hep o bez ayakkabılardan giyiyormuşum. Lanet olsun ki çocuk haklı. Sandalet
boyatamam geri kalanı da bez. Çocukken okula giderken boyanan ayakkabılarım
vardı. Hem bakın kışta geliyor der ayakkabılar alın bence. Deri boyanıyor mu
gerçi bilmiyorum. Lanet olsun ben bir de deriye karşıyım. En iyisi siz bez ayakkabılardan kurulun ve
boyatabileceklerinizi alın. Deri işini bende gidip bir araştırayım. Hayvan katliamına
teşvike girmez dimi bu ?
26 Ağustos 2014 Salı
yeteneklerinin boşa harcandığını farkına varma hikayesi, dram dozu yüksek
Doğum günü fiyaskosundan sonra annesinin gönlünü bir
kahveyle alabileceğini sanan bir zavallı Lady, daha parlak bir fikirle olaya
yaklaşmaya karar verir. Sabah annesine kahvaltı hazırlayacaktır. Hatta ve hatta
o sevdiği kreplerden yapacaktır. Erkenden kalkar ve mutfağa girer. Sonra duyduğu
sesle bir gerçeğin farkına varır. Ev kuzen doludur. Lady düşünmeye başlar bir
erkek kaç krep yer. Zengin kahvaltıyla iki tanenin yeteceğini düşünür. Bir yandan
kahvaltıyı hazırlar, bir yandan iki krep tavasıyla kreplerine başlar. Bu arada
krep tavası diye bir şey olduğunu daha taze öğrenmişken kullandığı için pek bir becerikli hisseder. Hele ki
artistik şekilde iki tur attırıp cuk diye tavaya tekrar oturttuğu kreplerle
gurur duyar.
Sonuç : erkeklerin doymak bilmez bir midesi olduğunu
keşfeder. Ortalama yarım ceylan yeme potansiyeline sahip olduklarını, kahvaltı
yapmadan iki el çalışıp krep yaparken
fark eder. Bir de krepin onlar için zeytin olduğunu. Sonra kuzen denen şeylerle
anne etrafta dönerken iyi anlaşıldığını. Anne trip gibi ergen olaylarına
bulaştığında, barış çubuğuna “ev bugün senin” şeklinde cevap verdiğinde aslında
tüm o işleri sana kitlediği anlamına geldiğini geç fark eder. Sonra kuzen denen
türün ”Canım sen şunu güzel yapıyordun, ah bak onunda şu yaptığın şey vardı ya
ondan çekmiş canı” dediğinde iğrençleştiğini fark eder. Hafta sonu unun içinde
mutfakta geçer. Hiç eğlenemez. Ve tüm o kuzenlerinin suratına ne zaman siktirip
gidiceğini soran gözlerle bakar. Sonunda da kendini banyoya kitler. Kabız oldum
yalanının içine sığınır. Umarım tiksinmişlerdir ve benimle uzun süre görüşmeyi
düşünmezler.
23 Ağustos 2014 Cumartesi
kaktüs sevdiğimi hesaba katsan hediyen o olmazdı
Her doğum günü benim için büyüdüğünün göstergesiydi bir
zamanlar. Sonra yaşlanma belirtileri oldu. Öyle doğum günümde pastam olsun
doğum günüm kutlansın tarzı bir insan değilim. Ama bugün anladım ki ben aranıp
doğum günün kutlu olsun denmesini bekleyen tarzda biriyim. Hem de unuttuğum doğum
günümde. Kıçımda pireler uçuşurken, uykumdan uyandıran Nil Kuşum uyandırdı.
Sonra Dahi Reklamcım arayıp niye meşgul telefonun diye azarladı. Sonra bir de
onun sevgilisinden azar yedim. İlk benimki ne bakmalıydın diye. Bu hafta
canımın sıkkın olduğu bir gün oldu. Aslında tüm hafta sıkkındı. Dahi Reklamcım “Alo”
sesimden anlayıp saatlerce uğraştı keyfimi yerine getirdi. Şanslıyım dimi? Ama
doğum günümü kutlamayan sevdiğim arkadaşlarım oldu. Aşırı kırıldım. Lan bir
mesaja da tavdım ben. Tabi bir de
eskilerden çıkıp kutlayanlar oldu. Telefonda doğum günümü kutlayana kimsin diye
sormaya utandıklarım oldu ama sonuçta mutlu oldum ve sıyrılmanın yolunu buldum.
Annem ve babam peki ne yaptı dersiniz? Annem bugün iki kez aradı ikisinde de
halamı çekiştirip durdu. Şunu söyledi böyle dedi. Babama akşama geç geleceğim
dedim tamam dedi kapattı. Nil Kuşu “Herkes tatilde diye bir kutlama yapmayacak mıyız
biz?” dedi stajdan sonra beni yemek yemeye ikna etti. Sevgilisi –Aslan diyoruz
biz ona, hem Galatasaraylı hem de bazı özel saçma sebepler falan- Aslan arabayı
servisten alıyorum, trafik derken gecikince bende boş boş o mağaza senin bu mağaza
senin dolaşmaya başladım. Telefon çaldı numara tanıdık değil. Açtık Joker “Neredesin?”
diyor. Mekan değişmiş bu alacakmış beni. Bir de öyle bir söyleyişi var ki. Sanki beş
kişiyi öldürdüm, on çocuğu dövdüm, yirmi kişiye tecavüz ettim. “Öğrenci pasom var
benim ya git sen. Sana mı muhtacım göt herif.” demek istedim ama o saatte toplu
taşımanın hali aklıma geldi. “Sen neredesin zahmet etme ben gelirim.” dedim.
Allah`ım bu kadar öküzümsü biri daha olamaz. Adam ne yapsa batıyor. Arabaya
bindim ve tek diyaloğumuz.
“Merhaba, nasılsın?”
“İyi” ve insan nezaketen sen der dimi? Ama yok adam öküz sen
demedi bile. Aradan beş dakika geçti başladı o bed sesiyle şarkıya eşlik
etmeye. “Başım ağrıyor da biraz.” Dedim hayvan daha çok ses verdi kendine.
Gerçi başımın ağrıdığından da değil ya. Yemeğe
bunların ev arkadaşlarının üçüncüsünü ve kız arkadaşlarını da çağırmışlar.
Kızla ilk defa bu kadar sohbet etme imkanım oldu ve pek bir sevdim kızı. Bambaşka
bir dünya var ve bir tek o görüyor gibi. Öyle bir de anlatıyor ki kapıyı
tıklatma isteği duydum.
Pastamı çok sevdim bir de. En sevdiğimden olmuş. Üzerine
keşke Jokerin aklına uyup “mutlu yıllar çocuk” yazdırmasalarmış. Bu ara da
paşamızda hediye almış. Kaktüs. O salak yamuk sırıtışıyla “Tam karakterlik
hediye” dedi. Tabi benim kaktüs sevmem onu hayal kırıklığına uğrattı ama
yapacak bir şey yok. Hem bir şey itiraf ediyorum çok sevdim ben çiçeğimi.
Karakterlik hediye olmasında da haklı sanırım. Off yumuşadım mı ben buna karşı
ne anlamadım. Galiba herkes Bugs Bunny severken o da benim gibi Tazmanya
Canavarını seviyor diye oldu bunlar.
Bir de dayanamadım eve dönerken annemi arayıp kadına “Tebrikler
doğum günümü bir türlü hatırlamayı beceremediniz bugün” dedim ve kapattım. Eve geldiğimde yoğun bir gündü atlamışız
dedi. Ama salon öyle demiyordu pek. Kardeşim kuzenleri falan toplamış.
Süprizzz. Babam arkadaşlarımla kutlamamı elimden almamak için bekleyelim demiş.
Aferin dimi bana. Ön yargılarım ve kesin hükümlerim. Çok fazla hararetli
hallerim yüzünden kalp kırıp duruyorum. Krep yapsam, kahvaltı hazırlasam annem
için olma mı? Olmadı bir de kahve yaparım ben.
20 Ağustos 2014 Çarşamba
bazen hissetmezsen daha iyi oluyor
Kendimi yamalı bir pantolon, Liverpool`dan 8 yemiş Beşiktaş,
çok istediği bir şey tam oldu derken
rüyasından uyanan kişi, yılbaşı için kesilmiş bir çam ağacı, sırf kırılmak için
çaba gösterilen bir rekor, kendi tatminliği için kullanılan bir fahişe, uyandığı zaman 8 bütü olan öğrenci, pusuya
yatmış aslanın beklediği bir ceylan, 4 yanlışın götürdüğü bir doğru, kısacası
kendimi ikinci dünya savaşından çıkmış Japonya
gibi hissediyorum. Darmadağın, bertaraf edilmiş, laboratuvardaki maymun deneği
gibi kullanılmış, isteklerimin önemi olmayan, kırılıp dökülmeye bırakılmış,
kimsenin sesinin çıkmadığı hatta işlerine geldiği gibi davranılan insanlığın
unutulduğu yer gibiyim.
17 Ağustos 2014 Pazar
ya da neden biraz kendime dürüst olmuyorum
Hayatım sıkıcı bir monotonluk almaya başladı. Her gün staj her
gün staj. Ve bu tam olarak 5 eylüle
kadar devam ediyor. Arkadaşlarım bir de tatile gitmeye başladılar tek tek. Dahi
Reklamcı gitti, Sarı Kızı zaten ” tatile gidiyorum toparlanmam gerek” bahanesiyle
görmeyeli uzun zaman oldu. Okuldakiler stajda, geri kalan herkeste bugün şehri
terk etti resmen. Bir de bayramla terk
edip hala gelmemişler var. Tabi onların staj gibi dertleri yoktu. Niye bu kadar dertlendim derseniz bayramdan
önce bayramda tatil yaparım hayallerim gibi hayallerim vardı. Sonra bir baktım
ki tatil bitmiş ben işin başına geçmişim. Arkadaşlar vardı akşam çıkalım bir kahve
içelim, işten sonra şuraya gidelim, hafta sonu burayı gezelim. Bugün son
kalanlarda vedalaştı şehir. Yapayalnız kalmış gibi hissediyorum. Neden böyle
hissettiğime dair hiçbir fikrim de yok? Ya da neden biraz kendime dürüst
olmuyorum ki biliyorum. Çünkü şu sıralar kendimi yalnız hissediyorum. Sanki hiç
arkadaşım yokmuş, kimsem yokmuş gibi. Kendimi kapattığımı hissediyorum ama
sebebini bilmiyorum. Stajda çok şey öğrendim ve ne kadar yetersiz olduğumu fark
ettim. Sadece geçiyorum işte dersleri kadarlık bildiğimi. Doğum günümde yalnız
olmak istemiyorum. Ne bilim şımartılmak istiyorum. Tüm o huysuz, regl olmuş
kadın triplerimin sonu gelsin istiyorum. Hem böylece herkes bir az olsun nefes
alabilir.
15 Ağustos 2014 Cuma
evdeki içki stoğundan kurtul
Pijama partisi yapalım dedik. Dedim ya zaten çocukluk
arkadaşım geldi diye. Bizim AvukatKız`ın annesi babası tatile gitti. Bizim ki
de gönüllü stajı için bu sıcak İstanbul`da kaldı. Ama daha anneleri gitmeden
bugün planlanmıştı. Peki annesi giderken ne demiş dersiniz. “Kocacığım dolaptaki
viskiyi, raftaki şarabı evden çıkar. “ Bizim kız da geldi bunu bize öttü ve bir kez
daha yerin dibine girdik. Ben ağzıma 19. Yaş günüme kadar alkol sürmüş insan
değildim. Sonra doğum günümde bir kere sürmüş bulundum. Sonra öyle arada içer. Bir
gün AvukatKız`da toplandık. Edebiyatçı, ben ve AvukatKız kalınca da mesele
döndü dolaştı alkole geldi. AvukatKız dolapta jack daniels var deyince bizede “hadi
getir içelim” demek düştü. Bardakları yarıladık içtik, yetmedi bir bardak daha
içtik. Ben ısrarla “camları açalım“ diyorum. Kokuyor viski, bunlar al
yanaklarıyla “ne kokusu yahaheee” diyorlar. Tek dertleri kış günü kıçları
donmasın. Annesi gelmeden viskiyi kaldırdık, bardakları temizlik manyağı
yaptık. Annesi geldi oturduk içtiğimiz odada bir saat muhabbet ettik. Ne güzel
dimi? Bir de bana sorun. Bu salaklar kafa oldu. İki yarım bardakla kafa nasıl
oldular anlamadım ama bunlar bir şen kahkaha atıyorlar. Salak esprilere
gülüyorlar, hatta dramatik olaylara bile. Sonra kalkalım dedik bu AvukatKızla
Edebiyatçı öpüşürken kafaları tokuştu biri gülerken toto üstü düştü.
Edebiyatçıyı çektim “Anlayacak sessiz ol!”dedim ama apartmanın mikrofon etkisini
unutmuşum ben. Kadın demesin mi “ben sizin neden kikirdeyip durduğunuzu zaten
biliyorum da utanmayın diye gülüyorum”. Koşarak çıkmak istediğim yerlerden
biriydi ama yavaşça çıtık. Tabi üç buçuk atıyoruz bizimkilere bir şey derler mi
diye. Çocukluğumuzu bilir anneler arkadaş. Bizimkilerde onun gibi ben yapıyorum
siz yapamazsınızcı. Ben sigara içiyorum ama sen içme durumun özeti hani. Eve gidince
hemen AvukatKız`ı aradım annen çok kızdı mı diye sormak için. Bana ne dedi
beğenirsiniz; annesi içeri girmiş koltuğa kurulmuş “AvukatKız dolaptan getir
bir bardakta ben içeyim.” Ee kadın dersini aldı bizimde ne mal olduğumuzu
biliyor. Daha o evde içki bırakır mı?
14 Ağustos 2014 Perşembe
elin turisti beni benim ülkemde kazıkladı sanırım
Bencilliğin sınırlarını zorluyorum şu ara. Tek düşündüğüm
ben. Benden önemlisi mi var be kafası yaşıyorum. Çocuk arkadaşım geldi geçen
hafta. Ankara`da okuyor. 5 yaşından liseye kadar dip dibeydik. Aynı okul sıra,
evler dip dibe falan. Babasının tayini çıkınca başka yere yazdan yaza İstanbul’a
geldikçe yüzyüze görüşebiliyoruz. Tabi ben bide Ankara`ya kaçınca. Neyse işte
bu geldi kızlarla buluşup duruyoruz. İlk okuldaki arkadaşlarımla hala
görüşüyorum evet. Ama kızlara tüm hafta çektirdim. Benim staj ve AvukatKız`ın
staj çıkışına sürekli planlar yapılıyor falan ama ben sürekli “olmaz,
istemiyorum, gitmeyelim, ne gerek var” deyip duruyorum. Geçen bir turistle
tanıştık yol bilmiyor, yardım falan istiyor. Ee dedim gel bakalım. İstanbul
kart istedi, içini bilmem ne kadar doldursun çok yer gezeceğim falan dedi.
Tamam dedim ve tek kelime İngilizce bilmeyen görevliye söyledim. Sonra bu elin
salak turisti başladı bunu geri verince kart iade parası veriyorlar mı? Bilmiyorum
diyorum ama yok. Aynı parayı almalıyım. Lan 6 lira be. Neyin hesabını
yapıyorsun. Sonra bu kız bi anda ortalıktan kayboldu. Resmen öyle kaldık ortada. Adamda tutturdu parayı
siz ödeyeceksiniz. Yanımdaki arkadaşa sen konuştun sen yaptın diyor ama kız
ağzını açmadı. Baktım adam iyice çirkefleşti bende bağırıyor diye kopardım
yaygara. Adam ayaklanıp çıkınca dedim ahanda boku yedik adam bizi dövecek.
Bende bir topuklama var. Ayaklarım popoma vura vura koştum. Sonra düşündüm ne
diye kaçtım ki ben. Bir şeyde yapmamıştım. Adam ne dolandırıcılığımı bıraktı,
ne terbiyesizliğimi. Vuracaktı bir tane ben görgü tanıklarıyla darp raporu ohh
mis sürünsün. Ama kıyamadım kendime işte. Kızlar halime çok güldü. Uzun zamandır
tek enerji göstergemmiş. Haklılar sanırsam da. Kalplerini de kırıyorum farkındayım
ama içimden gelmiyor bazen böyle. Yaz
günü boğazım ağrıyor zaten. Hastalık huysuzluğumu acaba.
10 Ağustos 2014 Pazar
keyfim yok diye mime sıra geldi
Şeyma sağolsun beni unutmayıp mimlemiş. Çok şeker kız ya. Biliyor benide ne kadar beklettiğimi ona rağmen unutmuyor. Canım sıkkın bekli anlatırım belki anlatmam aam sıkılınca aklıma mimler geldi. Şeyma umarım beni beklettiğim için affeder.
1.Geçmişin olmasaydı bugün ortaya koymakta
olduğun şey ne olurdu?
Geçmişi olmayan adam misali uyanırdım. Sonra
tabi nerdeyim kimim zart zurt. Sonra ben gider Bay B`yi bi şekilde bulurdum
filmlerde hep öyle olmaz mı? Şaka bir yana bir bok olamazdım. Geçmişimden
aldığım bir ansiklopedi ders var. Hepsi gidince bugün olduğum kadından eser
kalmazdı.
2.Annen, baban senin için ne ifade ediyor?
Anne ve babam her şeyim. Annem deli
kadınım. İlişki danışmanım, sırdaşım. Babam huzurum, sıcak kucağım.
3.İmkansız olduğunu düşündüğün her şeyin
kapılarını açmak için ne kadar gönüllü olurdun?
İmkansız gelen Bay Uzun vardı. Zaten boka da
güzelce sardı. Ama imkansızı zorlarım ben. Elimden geleni yaparım. İş bende
biter. İmkansız gözümde yarattığım zorluktur.
4.Şu an sen kimsin ve ne kadar büyük,
parlak ve faydalı bir macera ortaya koyacaksın?
Şuan Bay B`ye aşık saplantılı kızım. Yapmak
istediğim bir sürü şeyi olan hayaller aleminde yaşayan biriyim. İlerde bunların
sonucunu göremesem de hepsini deneyeceğim. Hem planlar arasında Bay B ile
evlenmek ve dört çocuk yapmak gibi uçuk fikirlerimde var.
5.Kalbin daha önce hiç kırılmamış olsaydı
ne kadar neşeli, inanılmaz, olağanüstü, değerli ve tümüyle doyurucu bir ilişki
içinde olurdun?
Bay Uzun kalbimi benim fena halde kırdı.
Üstüne bide aşka tövbe ettirdi. O salakla benden bir bok olmazdı. Ne doyurucu
ne de olağanüstü bir ilişkim olurdu. Bir de bunlayım diye Bay B`ye aşık olunca
beyinsel aldatma yüzünden vicdan azabı duyardım.
stalking çukuruna düşürtmesin
Şaka gibi ama elimde sadece bir isim vardı bu işe
başladığımda. Bay B yazınca yüzlerce çıktı karşıma. Sonra şu üye olduğu yardım
zımbırtılarını yazdım soy isim, ardından face, twitter derken annesinin kızlık
soyadına kadar ulaştım. Sonra ben tüm güncelleştirmelerini zartlarını
zurtlarını takip etmeye başladım. Bir insanın sayfası dakikada beş kez
yenilenmez ki. Dakikada kaç cümle yazıp fotoğraf paylaşabilir ki hem? Sonra ben
durumu daha çok abartıp instagramdaki o yanındaki selfie kızlarını tek tek
bulup takip etmeye başladım. Sevgilisi olduğunu tespit ettiklerimi melek, sevgilisiz
gezenleri de tek boynuzlu şeytan ilan ettim. Sonra zaten foursquare sağolsun
nerde sıçıyor haberim oluyor. Bir de bu benim kardeşimle aynı okuldan mezunmuş.
Bilseydim bende oraya giderdim ama. Ben onun üye olduğu siteleri forumları bile
buldum. Türk kezbanı buna googlamak, stalklamak diyor da ne dediğinin farkında
değil. Stalking olayı sapıklığın başlangıcı. Psikopatlaşmanın ilk evresi. Küçük
tacizcilik be bu. İnternet sapıklığı. Çocuk ağzını açıp şunu seviyorum dese
biliyorum ya diyecek dereceye geldim. Şikayet etse savcı düşünmeden evden
ifademi almak için yaka paça sürükletir. Allah`ım kendimden de korkar oldum.
Bir gün haberlere İstanbul sapığı Lady`nin robot resmi çizildi diye çıkarsam
annem beni kesin ihbar etti. Sonra gelsin gazete manşetleri ” sapığı anası
polise teslim etti ”. Ama durun ülkede manşeti belirleyen var, dünya da
savaşlar var. Benden olsa olsa üçüncü sayfa haberlerinde satır arası olur.
3 Ağustos 2014 Pazar
orkideli sapığa bile vurmadım ki ben
Geçen bir arkadaşla konuşuyoruz “Eski sevgilim psikopata bağladı” dedi. Kızı da tanıyorum böyle pek bir sessiz bir tipti. Psikopat ve o abartıyordur dedim açıkçası. Bu da başladı işte, sevgilisi var hala arıyor, eve geliyor, bazen eve geldiğimde kapıda beni beklerken buluyorum. Sürekli telefon ediyor. Sevgilisine bin bir yalan söyleyip boyna orda burada karşıma çıkıyor dedi. Ne sevgilisinden ne benden vazgeçemiyormuş falan dedi. Sürekli ofise bir şeyler gönderiyormuş bir de üzerine bizimkini kız arkadaş edinmesin diye tehdit ediyormuş. Geçen gün diyor kavga ediyoruz sinirle tokat attım, bana kalsa evire çevire döverdim dedi. Hayır kız psikopatta dayak nedir ya. Bu kızda o potansiyeli ben görememiştim yanıldım ama yuh be oğlum ne yaptın sen. Ben kadına şiddete karşıyım kardeşim. Bahane ne olursa olsun. Haketmiş diye bir şey olmamalı.
Ben böyle çemkirince
bu sen olsan ne yapardın dedi. Aklıma benim orkideli sapık geldi. Ben İspanyolca kursuna gidiyordum, bir gün
üst kurdaki arkadaşın dersine girdim. Sonra bizim sınıfta üst kurdan gelip
bizleri gülme krizine sokan bir çocuk geldi. Fizik tedaviyi üçüncü sınıfta
astronot olmak için bırakmış. Şakır
şakır konuşuyor biz yeni öğrenenlerin arasında ne işi var diyoruz ama gülüp eğleniyoruz
diye de pek bir umurumuz da değil. Bir gün bizim hocaya sevgilisi çiçek
göndermişti, bu “İçinden seç senin için alırım hocadan” dedi. Elin adamından ne
çiçek alacağım. “Beni iki kır çiçeğiyle kandıramazsın, orkideden aşağısı olmaz”
dedim ama demez olaydım. Ertesi gün hoca arıyor ”nerde kaldın, Astronot sana
orkide getirmiş. Gelmeyeceksen ben eve götüreceğim” İşte böyle başladı. Sonra
her hafta sonu o kursta çiçeğe boğuldum. İstemiyorum, sevmiyorum dedikçe farklı
farklı çiçeklerle karşılar oldu. Şemsiyesini çöpe atıp aynı şemsiye altında
yürüyelimler mi dersiniz, benimle bende o
yöne gidiyorum diyip ters yöne gitmeler mi, sosyal mecrada görmezlikten
gelmeme rağmen ısrarla sürekle takip istekleri mi, arkadaşlarımı bulup ders
saatlerimi öğrenmeye çalışmalar mı? Hepsi vardı hatta daha fazlası. Sınıfta
zaten sürekli bunun yüzünden rezillik. 18 yaşındaydım, 24 yaşındaydı , insan
azıcık yaşının olgunluğunu bekliyor. Hayır zorlasa babam olurdu. O dönemki düşünce buydu. Ha bir de o dönem
biber gazıyla yapışık gezer oldum. Sonra baktım işin içinden çıkamıyorum kursu
bıraktım, sürekli bindiğim toplu taşıma araçlarını bile terk ettim. Bir kez bile tokadı geçirmedim ya da babamın
öfkesine maruz bırakmadım. Şimdi kalkmış bizimki bana soruyor ne yapardın diye.
Dövmeyeceğim kesin, kaldı ki oğlum avukat olan ben değilim sensin. Savcı var,
şu Amerikan filmlerinin ana karakteri “uzaklaştırma kararı” var. Numara
değiştirme, gerekirse ev. Ne bilim ben işte. Ama şiddet kırk yılda bir olan
uzaktan arkadaşlığımızı bile düşündürtüyor hani bana. Acaba benim sapık ne
alemde şimdi merak ettim.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)