31 Ekim 2014 Cuma

ahh bu adam benim ekosistemimi bozuyor


Japon şifreleme sistemini çözmeye çalışan Amerikan askeriyim. Sürekli uydu ayarlarını değiştiren kanalım da Bay B. Biz bu çocukla ne bok yiyoruz ben anlamadım. Benim rengim belli. Ben bu çocukta çok hoşlanıyorum. O? İşte onu gerçekten bilmiyorum. Yazdan beri ona gerçekten ulaşmak için kendimi paraladım. Peki bu ne yaptı? Bir geldi, bir gitti. Neyiz ne olacağız bilmiyorum. Benim ondan hoşlandığımı anlamama gibi bir olasılığı yok. Dile gelip serenat yapmadım ama halim tavrım ortada. Gitmesin diye eline tutkal yapıştırıp koluna yapışacağım utanmasam. Şimdi gel de bunu anlama. Ee anlıyorsa niye böyle yapıyor. Sanki hiçbir şeyin farkında değilmiş gibi davranıyor bazen. Sonra arıyor, mesaj atıyor görüşelim diyor. Bütün gün benimle ilgileniyor, beni dinliyor. Sonra sağıma soluma bakıyorum ortada yok. Derin bir sessizliğe bürünüyor. Sonra yine karşımda dikiliyor. Hayır bilmesem okulu var, yaşı kaç; diyeceğim adam evli, üç çocuklu, senide yeni metresi yapacak. Davranışlarına, sözlerine bir türlü anlam veremiyorum. Benimle ilgileniyor mu, ilgilenmiyor mu? İlgileniyorsa niye hala arkadaşız, ilgilenmiyorsa kendine başka bir arkadaş bulamaz mı? Çünkü ben onun varlığına çok pis alışıyorum. Freni patlamış araba gibi onun varlığına yol alıyorum. Yeter ki yanımda olsun, sıfatı ne olursa olsun demek bu. Kaldı ki ben bunu istemiyorum. 

29 Ekim 2014 Çarşamba

terzi değilim ki


Aşık olma bende sersemliğe neden oluyor. Zaten diğer kadınlar gibi havalıda olamıyorum. Ne bilim tek göz süzüşümle dize getiremiyorum. Bende daha çok tekmelenmiş yavru köpek gibi duruyor o. Ağızımdan hep saçma şeyler çıkıyor. Altı yaşındaki çocuk bile daha mantıklı cümleler sarf ediyor. Ya kasılmama ne demeli. Her hareketimi hesaplamaya, ağzımdan çıkanı süzmeye çalışıyorum. Düşünme evresi bana fazla geldiğinden olsa gerek, onu da beceremeyip saçmalıyorum. “ımm, hımm, şey şey” ne kadar çekici geliyorsa benim konuşmam o kadar çekici. Sonra sanki karşımdaki bilim dünyasının son teknoloji insanı, bende ov fabrikadan çıkan defolu ürün gibiymişim gibi davranıyorum. Bir kendini aşağılama, yerme, karşındakine yakıştıramama hali. Sanki o çok iyi, mükemmel ben tüm kötülüklerin anası, Hiroşima`ya bombayı salan Amerikan başkanı. İşin en kötü tarafı kendim olmaktan vaz geçip, onun hayali olmaya çalışabiliyorum. Ne kadar aşağılayıcı. Bu bir elmayı zorla armut yapmak gibi bir şey. Sürekli bir kendimi yargılama hali. Halbuki ben buyum işte.  Sabah kalktığındaki ruh hali dört mevsim gibi gün içinde değişen, uykusuzken deli gibi gülen, konuşan geveze kız. Her sabah aynı pastaneden dere otlu poğaça alan, yatağını toplamadı diye annesinden azar işiten, mutfak uzak diye su içmeye kalkmayan üşengecim.  Cool kadını oynamaya çalıştım ama olmuyor işte. Adam sürekli kafamı karıştırıyor. Hem şu olmaya çalıştığım cool kadını becersem bile, sanki sonra karakterimdeki söküğü fark etmeyecek mi?

26 Ekim 2014 Pazar

salaklığımın da sınırı var


Bazı insanları ilk gördüğüm anda gözden çıkarıyorum. Garip bir şey ama ruhum sevmiyor. Bu dış görünüşüyle alakalı değil. O kadar da yüzeysel bir tip değilim. Etrafa yaydıkları enerji deyin, ruhun sevmemiş deyin, elektrik deyin fark etmez. 2. Sınıfta damdan düşen bir çocuk bizim mutlu aile saadetimizin içine sızdı. Annesiyle Almanya`de yaşarken Babası kanser olunca kendini İstanbul`da bulmuş. Adamı ilk gördüğüm andan beri sevmedim. O kadar ısrarcıydı ki. Arkadaş olmaya çalışması başka bir şeydi, götümüzden ayrılmaması başka. Elinde heykelle “aa çıplak kadın” diye geldiğinde ise abazalığını kanıtladı. Davut heykelini görünce verdiği tepki “aaa bunun ki küçükmüş” den başka bişey olmayacak bir insan. Bizim çocukların başı daha büyük beladaydı bir de. Sevgilileriyle üç kişi çıkıyorlardı. Çünkü bu üçüncü olmakta ısrarcı ve gitten anlamıyordu. İşemeye giderken bile eşlik ediyordu. Aynı pisuara işemek ister diye korkmaya başlamıştı Forvet. Babası kanserdi ve bolca hastanede kaldığı oluyordu. Bende bir buçuk yıl ne zaman ödev olsa ödevimin benzerini ona yaptım. Proje ödevlerinde gruba dahil ettik tek yardım beklemedik. Kız arkadaşıyla sorunlarını istemesem de dinledim. Yalnız kalır bende o yalnız kaldı diye vicdan yaparım diye millete dil döktüm. Tüm aşırıya kaçan yüz kızartıcı esprilerine of çeke çeke eyvallah dedim. Sadece bazen kendimi tutamadığım oldu, çemkirdim. Sonra kuzu kuzu özür diledim. Sürekli aklıma zor zamanlar geçiriyor diye teskinlerde bulundum. Allah rahmet eylesin babası vefat ettikten sonra bile ödevlerini yaptım. Kaldı ki onun salak davranışları giderek artmasına rağmen. Adam sürekli yanaşıp parfümün güzel kokuyor deyip duruyordu. Bir dersin iki dersinde koca kafanı dibime sokman nedir? Gel zaman git zaman bir e-mail düştü. “Proje konumu teslim ettin mi hocaya?” Affedersin, ne ödevi canım? Bitirme projesi olmadan bitiremediğimiz şu güzelim eğitim sistemimizin, dördüncü sınıf şakası. Ben kendime daha konu bakarken adam bir tezinin hesabını benden soruyor. Kendisi de abiciğiyle Avrupa turunda. Herkes belirlemiş ben niye yapmamışım. Pardon da aynı diplomayı mı verecekler bize? Adam kalkmış bana hesap soruyor bir de utanmadan. He bir de maile geç döndüm diye azarlıyor. Sevmeme rağmen iyi davrandım, çoğu kez suratının ortasına yumruğu geçirmek isterken güldüm. Elimden gelenide yaptım. Ama anlaşılan onun gözünde kerizim. Ödevlerini yapan salak kız. Beni kullanmaya o kadar alışmış ki, ödevini yapmamamı yadırgıyor resmen. Kendileri İtalya`da çektiği fotoları instegramda yayınlarken altına #ciplakerkekheykeli yazacağına otursun okulunu bitirsin. Köpek Surat. 

24 Ekim 2014 Cuma

sıradaki serçe parmak


İnsan kendinin düşmanıdır, der birileri. Ben bedenimin düşmanıyım. Sakarlıkla sürekli yaralanıp duruyorum. Annem de o yüzden adım atsam “Aman!” diyor. O üzerime düştükçe ben daha çok yapmak istiyorum. Bana bir şeyi yapamazsın deyin, olmaz deyin tamam artık. Uzun zamandır elimi basketbol topuna sürmedim. Asistan`da parlak bir fikirle gelip dersten sonra haftada bir gün basketbol oynamayı teklif etti. Sevgilisi Balık`la keşfettikleri sahaya haftada bir gün kendimizi atmaya başladık. Forvet, Bilgisayar ve Forvet`in sevgilisi Küsküs de olaya dahil olunca iş daha da eğlenceli oldu. Ama annem her hafta dırdır dırdır. Yok sakatlanırmışım, bir yerimi kırarmışım, zaten yorgun oluyormuşum, ne gerek varmış, yine başlamışım, hiç rahat durmuyormuşum, bir şey olursa bakmazmış. Bir dakika nefes almadan her hafta aynı şeyleri söyleyip duruyor. Hayır ne olabilir ki. Aaa durun serçe parmağım çıktı. Erkeklerin ikisi de basketbol takımında böylece biz beceriksizlerle eşit dağılım yapabiliyorlar. Bu kez değişiklik yapıp iki erkeğe karşı oynamaya karar verdik. İşler basketboldan çıkıp Amerikan futboluna vardı. Bilgisayarcı`nın içinden Fatih Terim çıktı bu işin normal kısmıydı, taktikler falan falan. Ama sonra  Bilgisayarcı`nın Asistanın bacakları arasından geçip topa sarıldığını hatırlıyorum. Zaten ufak tefek bir hatun zor olmadı onun için. Küsküs`ün Forvetin sırtına atlayıp kulağını kopartırcasına ısırdığını, Balık`ın ikisini tekmelediğini, dirseğimle kaburgalara saldırdığımı hatırlar gibiyim. Cidden sert bir oyun oldu ama bütün bunları gülerek yaptık ve acıtmadan. Cidden. Sadece yenilmek hoşumuza gitmiyordu, boy farkı malumunuz. Yoksa başta gayet insancıldık. Sonra top çalarken bir anda cırlamaya başladım. Bilgisayarcı ve Asistan`nın top kavgası bana serçe parmağa mal oldu. İncindi sandım ir saat daha oynadık ama şişince ve morarınca şüphe düştü içime. Anneme de bir yerden sonra göstermek zorunda kaldım. Söylendi, demiştim dedi ama doktora benimle geldi kıyamadı. Doktor Iron Man olmadığımı hatırlattı, üçe kadar sayacağım dedi ikide yaptı. 20 gün kadar kenarda bekleyeceğim için Asistan mutlu, kaburgası hala acıyormuş. Bense pişman değilim, eğlendim. Ama bu parmak bana kalsa daha güzel olurdu.

22 Ekim 2014 Çarşamba

afiyet olsun patron


Patronlar dünyanın en can sıkıcı insanları. Varlıklarını ensenizde hissetmek yerine köpek maması yemeyi tercih etmenize sebep olabilir. Ya da bu sadece bende ki etkisi. Okulu bırakıp çalışma hayatına atılmadım, endişelenmeyin. Olan şu sanırım 3 yıldan fazladır zaten çalışıyorum. Babamdan beni bir kursa göndermesini istedim. O da bana 1 yıl içinde bıraktığım, tamamlamadığım işleri ve kursları örnek gösterdi ve hayır dedi. Bende o gün kendi cebimin patronu olmaya karar verdim. Daha önce tek bir iş yapmamıştım ve sakarlıkla öyle garson falan olmam imkansızdı. Bende dayımın üniversiteden arkadaşı olan Patron`u aradım. Ne alaka sesini duyabiliyorum. Şöyle ki dayımla çok yakınlardı ve dayımla birlikte bize sürekli gelirdi ve ben uzun süre onu da dayım sandım. Ne yapayım denizde kum bende dayı. O da gel benle çalış dedi. Birincisi yaptıkları işten ben bir halt anlamıyorum, alakam yok. Gel zaman git zaman ben işi baya kaptım. Koca yazda onlarla çalışınca ofisin yeni elemanı olmuş oldum. Tek fark ben canım istemeyince gelmiyordum. Bu da şu sorunları beraberinde getirdi. Patron tam bir çalışma manyağı, daha doğrusu o yatma diğerleri çalışmalı manyağı. Gece eve gitme mutlu oluyor ya adam. Bense bir dakika geçirmeden çıkıyorum. Zaten tüm gün çalışıyorum, tüm günüm ölüyor. Ben erken çıkıp, kafama göre gelince çalışanlarını ayarttığını düşünmeye başladı. Bir de zamanla kalıcı eleman olunca, baştaki pamuk adam gidip Patron geldi. Ofis içinde canavar çıkınca dayı sandığım adam. Para gelmiyorsa bir de adamın gözü dönüyor. Bana gör yüz iki yüz kafi ama adam günde on binden aşağısını para saymıyor. Sonrada para yok diye söylenip, patlayacak birini arıyor. Başta bana bağırdığında karşılık veriyordum, sonra ilerde bu tiplerle karşılaşabileceğimi düşünüp sükunetle karşılama başladım. Ama bende de sabır var. Millete sinirlendi, üzerine çalan telefonum yüzünden deliye döndü. Neymiş doğru düzgün bir şey koyacakmışım. Sükunetle karşıladım, kocaman güldüm tabi dedim ve “çay getireyim yeni yaptılar” dedim. Bardağı aldım çaydan önce güzelce TÜKÜRDÜM. Ardından çayı doldurdum, götürdüm afiyet olsun dedim ve ilk yudumunu almasını bekledim. “Çay çok güzel olmuş. Ellerine sağlık” dedi. “Ben yapmadım.” dedi. Neymiş benim elimden içti diyeymiş. Her zamanki gibi pişman oldu şirinlik yapıyor aklı sıra. Azıcık akıl olsa bana bağırdıktan sonra, hiç yapmadığım bir iş yapıp ona çay getirmeyeceğimi akıl ederdi. Önce sakız çiğniyorum diye, sonra zil sesim. Bir günde birden fazla azar beni geriyor be dostum. Git gerçekten kızdığın işe yaramaz sağ kolum o benim dediğine kükre. Bana değil. Yoksa şeker niyetine tükürdüğüm çayı böyle içersin. Öz dayım olsan da tanımazdım ama üzülme.

20 Ekim 2014 Pazartesi

katil


Cani herif. Nasıl bir insansın ki o kediye çarpıp kaçabiliyorsun? Nasıl bir kan akıyor ki damarlarında, bir inip bakmaya bile tenezzül etmiyorsun? Ama durun biz çocuğa çarpıp kaçan varlıklarız dimi? Adam sokak arasında olmayacak hızla girdi. Üstüne kaç metre ötede duran kediyi ezdi. Yanlışlık falan değil. Bizde de ehliyet var, onu geçtim ilk okulda herkese yol hız problemi öğretiliyor. O mesafeden görmemekte imkansızdı hani. Hayvanın bağırtısı hala kulaklarımda. Birde insan diye adlandırdığımız adam durup bir bakmadı bile.  Öldü mü kaldı mı? Ya insan bir iner bakar. Hayvan can havliyle kendini kaldırıma attı yaa. Gözümün önünden gitmiyor. O kadar korkmuştu ki, yanına yanaşmama izin vermedi. Hayvan barınağı o saatte zaten kapanmış açmadılar telefonu. Yakınlardaki veterineri aradım adam üşenmedi geldi, ama beli kırılmış cidden uyutmak zorunda kalacağım dedi. Polise de sinir oldum. Adamlara plaka veriyorum, insan değil diye başından savıyorlar. Nasıl bir dünya ya. Ne hale gelmiş insanlık dediğimiz boktan meziyetimiz. Vicdanlarımızı içimizde saklamak yerine de sıçmışız. 

17 Ekim 2014 Cuma

hata değil salaklık


Telefonuma üç adet çağrı gelmiş. İşin garibi sabahın köründe. Koşu ya giderken telefon almayı saçmalık olarak görürüm, evde bıraktım. Tanımadığım numara aramış. Geri döneme zahmetinde bulunmadım. Sonra elimde çalmaya başlayınca açtım. Bizim domuz suratlı ahtapot çıktı. Deliye döndüm. Neden dersiniz telefonum onda yoktu. Kesin Aslan`a anlattı, istedi. Rezil oldum. Bunu fark edince de başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Ardından Aslan biliyorsa Nil Kuşu`na sormuştur dedim. Nil Kuşu`da anlatmadım diye bana kızar kesin. Böylece başımdan aşağı soğuk suyumda döküldü. Buna çemkirmeye başladım “Nerden buldun numaramı, niye anlatıyorsun, senin yüzünden rezil oldum,  bir daha karşıma çıkma,  hayvan herif… ” gözüm döndü. Hala hangi yüzle arıyor. Bundan ses çıkmayınca kapattı sandım ama baktım dinliyor. Sonra “Özür dilerim” dedi. Ne özrü ya. Cidden bu kadar basit mi? Ben mi abartıyorum anlamıyorum ki. Bu benim başkasından hoşlandığımı biliyor. Sanırım sevgilisi de var. Ama bunun ilk bokluğu değil bu. “Kimseye anlatmadım, Aslan`ın telefonundan aldım, fark etmedi ” deyince rahatladım. Cidden kimse bilsin istemiyorum. Utanç verici. Çünkü ben sebep oldum. O kadar çok taviz verdim ki Bay B`ye karşı herkes çantada keklik görüyor beni resmen. Elimizde bir adet salağımız var. Acaba bunla ne yapsak diyor millet resmen. “Aradan kaç gün geçti şimdi mi arayıp özür diliyorsun? ” kimseye anlatamayacağına söz verdi. Rahatsız olduğumu açıkça belirttim, hatta tehdit ettim polise şikayet ederim diye. Salak salak güldü. Yine sinirimi zıplattı. Göt herif. Mümkünse bundan sonra aynı ortamda bulunmayalım diye özellikle belirttim, abartıyorsun dedi. Altı üstü bir öpücükmüş.  Gerçekten öyle mi? Dışardan fazla rahat bir tip çiziyorum anlamıyorum, ama bu bana saygısızca davranılmasını hoş karşılayacağım anlamına gelmiyor. Artık saçma sapan şeylerin içinde olmak istemiyorum. Nerde kırık sandalye var ben ona oturuyorum. Bela çekiyorum, etrafıma topluyorum. Kendimi olmadık şeylerin içinde buluyorum ve bu her zaman eğlenceli olmuyor. Ama bildiğim bir şey varsa sevgilim olmayan adamı bir kez öptüm ve işin sonu pek parlak değildi. Bu ikinci kez oldu ve  hoşlanmıyorum bile. Bundan sonra tövbe elimi sürmem. Üçüncü kez hata değil salaklık olur. 

16 Ekim 2014 Perşembe

bunu buraya kim koydu


Hayatta istediğim hiçbir şey yolunda gitmiyor. Mesela yatağa girince hemen uyumak istiyorum ama uyuyamıyorum. Otobüste oturacak yer bulmak istiyorum bulamıyorum. Öfkelenmek, mutsuz olmak istemiyorum. Öfke kontrolüne ihtiyacım vardı benim. Cidden. Küçükken aşırı öfkeliydim. Çok çabuk kızardım. Sonra kendime çıkış yolu buldum. Koştum. Yüzücü`yle bu sayede tanıştım. Aslında koşarken çok kafa tiplerle tanıştım. Mesela bembeyaz, naylon spor kıyafetleriyle koşan ful makyaj teyze. Sabah kaç fark etmez kadın hep böyle geliyor. Kıpkırmızı rujla. Fötr şapkalı amca var bir de. O da her gün tempolu yürür. Kotla koşan abla var ama o akşamları geliyor genelde. Çocuğunu okula bırakıp gelen var. Öğretmeni çekiştiriyorlar, kalori hesaplıyorlar, ardından güne yapacakları börek çörekten bahsediyorlar. Üç yıl önce Yüzücü`yü görünce gözlerim yerinden fırladı. Adam heykel gibiydi. Kalbim Bay Uzun`a ait diye hormonlara her zaman müdahalede edemiyorsun ki. Hem o zamanlar uzunla tanışmayı becerememiştim. Bu gerilme hareketleri yaparken her sabah teyzeler buna musallat olurdu. “Yüzücü evladım nasıl yapılıyor şu, ay oldu mu?” Sanki plates salonu. Zamanla garip bir şekilde arkadaş olduk. Aslında çok konuşmuyoruz. Naber, nasılsın? Daha çok koşuyoruz birlikte. Uzun zamandır da sabah koşusuna gitmemiştim. Yazın zaten staj derdi vardı. Soğuk demedim, bu ara bu öfke vücuttan çıkmalı dedim gittim. AvukatKız sadece yürüyor. Yürürken çeneme vuruyor bolca dırdır ediyorum.Zaten sonrada ağzıma sinek kaçıyor. Ama koşmak ciddi mevzu. Sadece koşarım. Kafamı boşaltır, düşünür, gerekliyi eklerim. Bu kez burdan başka anlatamadığım olayı buna anlatıp akıl alayım dedim. Hafif tempoda koşuyoruz, çünkü konuşurken koşmak ölüm. Kafamı çevirdim buna hararetli hararetli anlatıyorum. Sonra kıçımın üstüne düştüm. Ama ilk hissettiğim şey kafamdaki acı. Ağaca tosladım. Koştuğumuz yolun ortasına ağacı koymuşlar bende küt diye kafayı geçirdim. Anlımın yanı çizik çizik bir kırmızı kaldı. Çanakta oturmaya müsait halin sonuna geldi. Suratımda iz kalmaz umarım. Sonra eve gelince bir şey daha oldu iyice sinirlerim zıpladı. O da yarına kalsın anlatacak kafa sinir kalmadı.


14 Ekim 2014 Salı

hödük


Pazar günlerini severim ben. Geç kalkmalar, güzel kahvaltılar. Geçen pazarımda güzel başladı, boka battı. Kızlarla ayakkabı bakmaya çıktık. Çanta aldık döndük. Çünkü ben bir türlü hangi ayakkabıyı almam gerektiğine karara veremedim. Baktık akşam oldu Reklamcı`yla buluşup yemek yiyelim dedik. Daha doğrusu SarıKız`la planlarına Nil Kuşuyla kendimizi davet ettik. SarıKız tüm gün durgundu. O hafta içi bizimkiyle ayrılıp barışmışlar. İlk ayrılmaları, bize duyurmadan halletmişler ama yemek boyu gerildik. Çünkü ikisi de birbirine ters gidip durdu. Yemekten sonra baş başa kalsınlar dedik. Nil Kuşu Aslan`ı bekleyecekti, tek beklemek istemedi bir kahve içelim dedi. Sevgilisi geldi ama bonusuyla. Joker`de bunla geldi. Limonatam bitsin kalkarım diye düşünürken, Aslanla Nil Kuşu didişmeye başladı. Resmen uğursuzluk vardı üstümde. Çift ayırana çıkacak yakında adım. Nil Kuşu kalktı gitti. Hatun hayatında ilk kez trip yapıyordu. Ayaklandım Aslan fırladı gitti, Joker`de “Karışma kendileri halletsinler” dedi. Sanki karışırım da. Ben sadece Aslan ayaklanmayınca kız yalnız kalmasın diye harekete geçtim. Sonra başladım gülmeye. Sinirlerim bozulunca böyle oluyor. Bir güne iki çift tartışması geçirdim kolay mı? Sonra bu şapşal da güldü, sonra başladık salak salak konuşmaya. Nasıl oldu anlamadım içinden konuşulabilecek insan çıktı. Bunun arabası servisteymiş, Aslan`la gelince ortada kaldı. Paşanın İstanbul karttan haberi yok. İyilik dolu kalbim metrobüse kadar eşlik edip ben senin yerine basarım dedim. İnsanın aklına üç yüz metrede ne gelebileceği belli olmuyormuş. Tın tın yürürken bu it tuttu beni öptü. Yanağımdan falan değil. Bildiğiniz dudağımdan öptü yaa. Tokattı yapıştırdım suratına, dizimi bir taraflarına geçirdim manda yavrusunun demek isterdim ama o filmlerde oluyormuş meğer. Çünkü ben o sıra küçük dilimi yutmakla meşguldüm. Tek tepki veremedim ya. Kafa atmak istedim ama bir bok yapamadım. En çok da bu tepkisizliğime kızdım. Suratının ortasına sonra bön bön baktım. Ne yapıyorsun sen? Dışında bir bok diyemedim. Göt herif birde pişkin pişkin “Seni öpüyorum”  dedi. Nasıl bir insan ya. Resmen taciz etti beni bir de üzerine yaptığı boku söylüyor. Lan iki yılda toplasan birbirimize 20 cümle ancak etmişizdir, kalkmış beni öpüyor ya. Ne zannediyor bu dingil kendini. Sinirden dondum kaldım. “Neden öptün” dedim omzunu silkti bir de ya. Hayvan herif işte. Dışardan bu kadar kolay ve salak mı görünüyorum ya ben. Ama kabahat bende bu domuz suratlı adama yardım edilir mi? Ya nasıl izin verdim ben? Nasıl bağırıp çağıramadım, suratına bir tane geçiremedim?  Döndüm gittim. O sinirle eve kadar yürüdüm. İki gündür de sinirimle boğuşuyorum. Ya cidden insanlara kolay lokma gibi mi gözüküyorum. Hayatımda gerçekten bir Bay Uzundan hoşlandım bir de Bay B`den. Tüm o salak tavırlarım ondandı.  Kimseye de bir bok anlatmadım. Sonra buraya geldim işte. Hem ne diyecektim. Joker sürüsünden sıkılmış, şimdide benimle kafa buluyor mu? Kesin koca ağzını tutamayıp, kankasıyla kafa buluyordur benle. Keşke kafasını tutup direğe vursaydım. İnşallah metrobüste tost olmuştur, binmeyi becerememiştir. Bir de ben bunu şikayet etsem olmaz mı?  Cidden soruyorum. Sokaktan geçen adam öpmüş bu öpmüş aynı hesap. 

13 Ekim 2014 Pazartesi

ben ve sinirlerim



Baştan uyarıyım herkesi hakaret içerikli bir yazıdır. Ya birilerini boğazlayacağım, daha iyisi öldürecektim ya da buraya kusacaktım. Sinirden köpürüyorum. Ne sanıyor bu dangalak kendini. Tüm o salak salak konuşmalarına, hatta varlığına dayanıyorum. Huysuzluk çıkarmamak için ne olsa, ne söylese sineye çekiyorum. Ama bu kadarı fazla ya. Saygısızlık. Hep onun istekleri. Her boka zaten bir sürü bahanesi var kurbağa suratlının. Öküz. Hayvan herif. Salak. Mal. Domuz götü. Tezek kafalı. Beyin yok adamda. Beyin yerine taş, toprak koymuşlar. Kafandaki her hücreyi ezmek istiyorum. Elektrik verilmiş havuza atmak istiyorum. Kafanda karpuz patlatmak istiyorum. Ağzından çıkan her sözü tekmeleyerek geri sokuşturmak istiyorum. Bir daha da o fil kulaklı aptal ahtopot suratını görmek istemiyorum.

10 Ekim 2014 Cuma

o elin belimde ne işi var?


Birinci sınıfta her üniversitede bölümlere özel tanışma bilmem neleri oluyor. Hemen hemen her sazan birinci sınıfta buna atlıyor. Bizde pek kaynaşma meraklısı hocalar yüzünden üst sınıfları dahil ettikleri bir tanışma merasiminde Bay Uzunla tanışma şerefine eriştim. Sorun şuydu ki o kadar çok kişi ile konuştum ki yanıma gelip benle konuşan bu çocuğun adını unuttum. Bay Uzun`dan ilk gördüğüm an itibariyle komik bir söz ama deli gibi hoşlandım. Hoşlandığın çocuğun adını nasıl unutursun demeyin, karşınızda teyzesinin adını unutmuş insan var. Hatta arkadaşına dönüp benim adım neydi diye soran. Uykusuzluğun yan etkileri işte. Sonra ben adını aradım taradım bulamadım. Bayan Bilgisayar duruma müdahale edince çocuğun tc`sine kadar bulduk. Okulda ona olan aşkımı bilen bir tek oydu. Çocuğun ders programını çıkarıp benimle birlikte orda burda bekleyende bir tek oydu. Karşılaşma olasılığımız olduğu günlerde aynanın başında bolca vakit geçirirken, olasılığın olmadığı günlerden merhaba yataktan yeni kalkmış kız modeli. Onunla tanışmak içinse kendimi paraladım. İçimdeki fırsatçı sürtük ortaya çıktı. İnsanları Bay Uzuna giden basamak olarak görmeye başladım. Üst sınıfların kademeli olarak hepsiyle tanıştım. Her yerde karşısına çıktım ama o zamanların meşhur hareketi face`den eklemeye cesaret edemedim. Sonunda bunlar okulların düzenlediği gezilerden birine katılmaya karar verdiklerinde olay kulağıma geldi. Arkadaşlarımı ikna edip olaya dahil oldum ve şans yüzüme güldü. Aynı otobüs de iki sıra arkama kuruldu. Dışardan dünyanın en cool adamı, kendini en beğenmiş adamı duran adamından hoşlanmıştım ben. Öyle kendini beğenmiş tavırlı haline rağmen. İki sıra arkamda oturan eğlenceli, geveze herife ise aşık oldum. Yaptığım her şey onun için olmuştu. Beş gün boyunca deyim yerindeyse kıçından ayrılmadım. İsteğim gözüne gözüne kendimi sokmak ama onun benle ilgilenmesi. Benim ondan hoşlandığımı anlamaması. Salak işte. Sanki aylardır gölge gibi izlemenden anlamayacaktı. Bazen çok salak olabiliyorum. Arkadaşlarımı bildiğiniz kendi amaçlarım uğruna kullandım. Reklamcı`nın, Nil Kuşu`nun Sarı`nın kafasınıBay uzunla doldurdum. O beş günde söylediği her sözü defalarca anlattım. Saçımla oynadı, iki çift iltifat etti diye sevinç çığlıklarımla Reklamcı`yı sağır ettim.  Hayatımda ilk defa o gidiyor diye gece kulübüne gittim. Annemler aramasın dışardayken diye Sidikliklimle A B ve hatta C planı yaptım. Arkadaşlarımı yalvar yakar sürükledim. İyi yanıysa sabaha kadar onunla dans etmek oldu. Kötü yanıysa beş dakika yanımdan ayrıldığında başıma gelmeyen kalmadı. İlk bir el belime sarıldı. Kafamı yavaşça eğdim baktım bu eli tanımıyorum dedim. Arkamı döndüm salağın biri bön bön suratıma bakıyor. Şu Bay Uzun`a giden yolda edindiğim arkadaşlar benim çıkar güttüğümü bilmeden gelip beni salağı kollarından zorla söküp, küçük çaplı aksiyon yarattılar. Alkolün etkisiyle zırlamaya başlayan Bayan Bilgisayar hoşlandığı çocuğun adını sayıklamaya başlayınca lavaboya yöneldik ama kolumdan biri çekince kızı kaybettim. Sonunda hava alırken buldum. Bizi  arayan milletten habersiz. Bay uzun bizi bulduğunda ilk defa biri beni azarlıyor diye sevindim. Çok psikopatça dimi?
Bende ki psikopatça bir takıntı mıydı bilmiyordum. Çoğu zaman bir saplantı olduğunu düşünüyordum. Halan evet belki diyorum ama şu bir gerçek ki hala zaman zaman  düşünüyorum. İlk defa cidden birinden hoşlandım. Ama bir çok keşkem var. Keşke Bayan Bilgisayar`ı dinlemeyip kendimi geri çekmeseydim. Keşke sonunu görecek kadar cesaretim olsaydı. Keşke döndükten sonra her şeyi olduğu gibi bıraksaydım. Keşke bu kadar zorlamasaydım. Keşke anneme verdiğim her sözü tutmasaydım. Belki o zaman aklım daha çok başımda olurdu. Keşke onu rüyamda görüp, uyanıp şu satırları yazmasaydım. 

9 Ekim 2014 Perşembe

hangi kadınlar bunlar


Kadınlar çok zekidir. Onlar istediği her şeyi bir erkeğe yaptırtır. Savaş çıkarır, aslında dünyayı onlar yönetir. Pardon ama nerde bu kadınlar. Kendimizi pohpohlamak için bizim uydurduklarımızdan öte değil dimi bunlar? Çünkü bende bunların hiç biri yok. Tam tersine salağın tekiyim. Pokerde elini belli eden acemi oyuncuyum. Bırakın her şeyi yaptırmayı ben daha Bay B`yi beni sevmesi için ikna edemedim. Kadınların istedikten sonra yapamadıkları yokmuş. Saçmalık. Hepsini aklımıza bizleri pohpohlayan o kadın dergileri sokuyor. “Harikasın, muhteşemsin” söyledikleri hep bu. İnanıyoruz sonrada ortalıkta geziyoruz. İstediğimizi elde edermişiz. Pehh… Ben daha Bay B`nin benden ne istediğini çözemedim. Bir ilgileniyor, sürekli arayıp soruyor, hoşlandığım şeyleri yapıyor. Sonra ben bir dönüyorum adam ortalıkta yok. Hayır belli etmesem ondan hoşlandığımı neyse. Gurur zaten en son ne zaman benle masaya oturdu hatırlamıyorum bile. Değişik sinyaller vermesen. Her adımından sonra ortalıktan kaybolmasan olmaz mı? Eğer yine kaybolacaksan o “Oyuna bilet aldım” dilen diline bal arısı kussun. Yağmur yağsın, donuna kadar ıslan. Biletinde o suyla işe yaramaz bir kağıt hamuru olsun. Yine gideceksen, o bileti cebinde unut. Anneciğin de bakmadan yıkasın. Sende otur biletle birlikte cebinde unuttuğun paraların için üzül.

3 Ekim 2014 Cuma

parmağımdan ne istedin?


Emrivakilerden gerçekten hoşlanmıyorum. NilKuşu, SarıKız ve Dahi Reklamcı benim liseden beri arkadaşlarım. Dahi, Sarı`yı kaptı ve NilKuşu`da Aslan`ı buldu. Sonra bunlar bu akşam dışarı çıkmaya karar vermişler. Akşam saatlerinde de beni aramışlar hadi diyorlar. “Önceden plan yapmışsınız, yorgunum öldüm okulda” diyorum, NilKuşu “Haber vermeyi unuttun diye yapıyorsun, sen takılmazdın ne oldu sana” diyor. Evet ben böyle şeylere takılmam, hakikaten ölmüşüm ama bizim ki orta kulak iltihabından mustarip olsa gerek bir türlü durumu anlamadı. Tabi küçük bir de itirafım var, sizden saklayacak değilim. Bu iki çiftin arsında çok sık kalıyorum ve bazen o fazlalık duygusu beni bunaltıyor. Bu yüzden de birkaç defa aralarından kaçtığım olmuş olabilir. O kadar çok dırdır yaptı ki ilerde ne kadar muhteşem bir kaynana olacağının sinyallerini verdi. Sırf o cırlamayı bıraksın diye yorgun bedenimi sürüye sürüye kaldırdım. Trafik var, bu saatte karşıya mı geçilir, millet işten çıkmış olur, tıkış tıkış toplu taşıma diye söylenince o da benden bıktı alırız seni sus yeter ki dedi. Ben tam vaktinde çıktım ama kapıdaki yanlış araba. Aslan bizimkileri alınca beni de almak Joker`e kalmış. Onunda olacağını bilsem evime koşar, aşamalı olarak tüm kapıları kitlerdim. Dünyada görebileceğiniz en uyuz adam. Küçük büyük tüm dağları o yaratmış. Biz zavallılarda bok böceği. Adresi nerden biliyor ki hem bu. “NilKuşu tarif etti. Kolaymış.” Lanet olası yeni ev uzay mekiğinden bulunur. Önceden tarif edene kadar canım çıkardı. Şimdi banka yüzünden kabak gibi meydanda. “zahmet etmişsin. Ben kendimde gelirdim.” ‘nilkuşu`da yoldan geçene evi tarif edecek’. “Sağır değilim, halimden de memnun değilim. O yüzden sessizce otur.” kaba herif ya. İlk andan beri nefret ettiğim yegane insanlardan biridir. Henüz büyük harflerle birbirimize girmedik ama yakındır. Birinci sınıfa daha yeni başlamıştım daha hiç konuşmadan sinir olduğum bir çocuk vardı. Bir haftayı bulmadan birbirimiz girmiştik. Buna ise bir buçuk yıldır katlanıyorum. Hem de bu kez içgüdülerimi doğruladığına emin olduğum halde. Arabada radyoyu değiştirmeme bile izin vermedi. Yetmezmiş gibi bir de parmağımı koparıyordu öküz. Arabadan indim kapıyı kapatıyordum tam parmağımda bir acı. Daha ne olduğunu anlayamadan ciyaklamaya başladım. Kafamı çevirdim baktım parmağım azıcık araladığım cama sıkışmış. Ben kapıyı kapatırken bu da camları kapatmaya başlayınca parmağım arabanın cam kapatma kuvvetiyle cılız parmak kuvvetimin savaşına dönüştü. İşaret parmağımı çıkardım ama orta parmağım ne yazı ki can çekişti. Neden mi? Çünkü dangalak ben ciyaklarken ne oldu ne oldu diye bağırıp durdu. Parmağımı görünce de panikle “ahh acıyor mu?” dedi. Nasıl bir manyak ki acıyor mu diye soruyor da ben indir şu camı diyene kadar beyni bu işlevi yapmıyor. Hayır salak desem salakta değil ki. Şunun yüzünden millete rezil de oldum. Ben yanan canımın derdinde doluk doluk gözlerle parmağıma bakıyorum o beni azarlıyor. Parmağımın orda ne işi varmış. Allahtan mekanda buz istemeyi akıl edebildi. Bir de öküz dalga geçiyor ”Bula bula orta parmağını mı buldun sokuşturacak yer?” edepsiz inek, klozet kapağı, dolu bebek bezi…