30 Haziran 2015 Salı

tuvaletin kapısında beni bekler misin


Hepinizin lanet üç beş harfli anıları, anlatacakları, ruh çağırma seansları, her boku bilen falcılarınız var dimi? Zaten Türk kadınıysanız sizi tanımlayan özelliklerden biri bu dimi? Falcı her şeyi çok iyi bilir, ne dese çıkar. Onu mükemmel yapan sizin ondan iyisini bulamamış olmanızdır. Bulduğunuz an bu kez her şeyi bilen o olur. Eskisi ise aman hiçbir şeyi bilmiyordu zaten dediğiniz insan olarak mazinin derin anılarına gömülür. Zaten orta okul ve bitiremediyseniz lisede mutlaka bir iki ruh çağırmışsınızdır. Mutlaka konuşmuşsunuzdur ve bu kesinlikle doğrudur. O üniversitede kaldığınız yurtlar da zaten mutlaka psikopat bir tip vardır ve garip hal ve hareketleri mevcuttur. Bir şeyleri vardır, gece garip hal ve hareketler içine girer. Rüyasında uyanan mı dersiniz, giydiğiniz donu bilen mi dersiniz hepsi vardır. Sonra görülen gerip şeyler. Birde hoca işi var. En zengininden en fakirine en popüler olan şeylerden biridir. Falcıyı hocaya soranı duydum ben bu akşam. Kadın çok iyiymiş, doğru söylüyormuş ama cehennemlikmiş. Bayan Ego ile falcının elektriği tutmuş. Sırf fal için şehirler arası yolculuk yaparmış. Kadınla birlikte cehenneme de gider mi merak ettim? Ya da o sordurduğu hoca bana de der mi cehennemliksin. Derse o saatten sonra battı balık yan gider derim. Ey türk kadını gözünü seveyim uzak durun böyle şeylerden. Durmuyorsanız da ne olur bana böyle doğaüstü şeyleri anlatmayın. Siz ağzınızı açtığınızda ben çişi salıyorum. Evet korkuyorum. Lan bildiğim duaları okumaktan dinleyemiyorum bile. Ben küçükken de korkardım zaten bu anlatılardan. Barış Manço`yu severdim, bir onun ruhunu çağırmışlığım var. O da gelmedi. Malum benim dönemimde onun ruhu baya popülerdi. Ama bizim Bayan Ego ruhla konuşan bir komşu bulmuş. Onla bir iki kez çağırmış. Harf dolu kağıt ve dönüp duran fincan. Annesi kızınca kadınla görüşmeye bırakmış. Ama ihtiyacı olursa yardım ederlermiş. Lan ben kadın ve ruh kelimesinin aynı cümle içinde geçtiği ilk cümleden sonra kadınla bütün bağlantımı keser, hafızamı kaybettim numarasına yatardım. Ama nerde bende aklı başında arkadaş. Şimdi anlattığı bir sürü garip şey yüzünden işemeye gidemiyorum tek. Eve t 22 yaşına geldim hala tuvalete tek gitmeye korkabiliyorum.

29 Haziran 2015 Pazartesi

otuz saniye istemiştim


İnsanlar sabahları aranmamalı bence. Hele benim gibi beşte yatmış insanlar sekiz buçukta aranmamalı çünkü kale almayıp uyumaya devam ediyoruz. Evet aradı. Sonunda. Ama o saatte arayınca ben algılayamadım bile. Ben ki anneme uykusuzken binlerce yalan söyleyip, hiçbirini sonrada hatırlamayıp, uykuya devam eden insanım. Günlerdir sinirden ben kudurmuyormuş gibi uykuma devam ettim. O dedi diye hazırlanmamı çok bekler. Tekrar arayıp aşağıdayım deyince ama rüya hayal falan olmadığını kavradığımda açıkçası yataktan kalkıp hazırlanmadığım için üzüldüm. En azından bir saçımı başımı düzeltir, sabahları bile Kate Middleton doğum sonrası fönlenmiş saçlarıyla uyanıyorum havası verebilirdim. Paçozluk benim ruhuma işlemiş ama. Adam aramamakta haklı. Ne yapsın beni. Adam sabahın köründe kapıma gelmiş ben gece yattığım tshirt`ün  altına şort geçirdim aşağı indim. İçimden diyorum yüz verme sürünsün, aramadı diye trip at. Türk kızısın sen, tribin Allah’ını yaparsın. Bu asil kan damarlarında varken trip senin için nedir ki. Hak etti o. Ama atladığım kısım ben beceremiyorum o işi. Benim damarlarıma eklemeyi unutmuşlar. Ben hediyemi elime aldım öyle indim. Gülümsedim, kaç gündür sinirli olan ben değilmişim gibi. Öküzün tepkisi ise “Niye hazırlanmadın?” ama sorun bende değil onda. Oğlum ramazan ayındayız. Ya oruçsam, ne kahvaltısı. Kaldı ki gece böbreklerim yine fire vermeseydi tutacaktım da. Bünyemdeki oruç etkisi ağrıyan bir karın. Totoma yediğim iğnede yanıma kar kaldı. Götüme yediğim iğnenin acısı ve aramamasının etkisiyle kafasına hediyeyi fırlattım. Ağzıma geleni söyledim bağırdım çağırdım. O kim ki beni hem aramıyor, hem yok kalk geldim, yok giyinmemişsin. Bir sor dimi. Hatta gözüm o kadar döndü ki bir iki küfür bile ettim. Ama tüm bu şiddeti, bağrışı çağırışı içimden sessizce yaptım. Benim gerçek benliğim böyle davranmalıydı, ben çabuk sinirlenirim. İçimdekini tutamam. Tamam küfür etmesem de bağırıp çağırmam gerekiyordu. Günlerce aramayıp pat diye gelen o. Hastalanmışım haberi olmayan o. Ama yapmadım yapamadım. Ağzımdan çıkanlar “ya ben böyle böyle hastayım yeni yattım gelemeyeceğim.al bak bu da hediyen verememiştim.” Acaba ağrı kesici diye ne verdiler bana. İğneye ne karıştırdılar bunlar. Hayır yani bu kadar yumuşak başlılık bence tam bir salaklık. Ama bu endişelenip bir milyon soru sorup benimle böyle ilgili davranıp aramadığı için özür dileyince benim için yeterli oldu. O an için en azından. Sonuç şimdi yine sinirliyim ama bu kez kendime. Neden planladığım gibi davranmadım. İşi çok yoğunmuş vakit bulamamış bahanesine inandım. Daha öncede yoğundu aramaya fırsat buluyordu. Hem altı üstü konuşacağı otuz saniye. Buna mı vakit bulamamış. Hem hala neden davet edilmedim öğrenemedim. Ya çok mu paranoya yapıyorum ben? Kendimi mi gaza getiriyorum?

27 Haziran 2015 Cumartesi

canın mı sıkıldı


Kendime bir iki tane boyama kitabı sipariş ettim. En son boyama kitabını bir yardım şeysi için almıştım, ama bunda öyle koca bir balık yok. Şu instagramda çok meşhur olanlardan. Fotoğraf çekip koymak yerine stres atma amaşlı benimkisi. Bir de puzzle sipariş ettim. Şöyle bin küsürlülerden. Geldiğinde odamdaki çalışma masama yayacağım. Dün kitaplığı elden geçirirken bir iki hikaye kitbı buldum. Annem yazın ve sömestrde seriler halinde kitap alır, okuturdu. Biz okuduktan sonra başkalarına verirdi. Kitapların kütüphanelenmesinden çok hediye edilmesi gerektiğini savunur ama ben vermelere kıyamam. Neyse dağıldım yine. Bende apartmandaki çocukları topladım onlara kitap okudum. Başta sıkıldılar, iki paragraftan sonra kımıldaşmaya başlayınca bende yanlış yol izlediğimi kavradım. Sonra ben koltuk tepelerine çıktım, yerlerde yuvarladım, eşek oldum anırdım. Çocukları severim ben ama ne bilim uzun süre katlanacak kadarda sevmem. Kısa süreli olunca anlaşabiliyoruz sanki. Ve ne bilim eğlendim işte. İşi gücü bıraktın altı yedi yaşındaki çocuklarla mı oynuyorsun diyecekseniz ben zaten oynuyordum arada. Keşke anasınıfı öğretmeni falan olsaydım. Koşturmaca falan gün biterdi. Satrancıda denedim. Ama uyuzla oynayınca zevkli olmuyor kaybetmek. Tavla denedik ondada sürekli yenmek sıkıcı geldi. Yarın ki planımda internette gördüğüm bir tarifi denemek olacak. Deli gibi yemek yapıyorum evde, herkes kilo alacak. 

24 Haziran 2015 Çarşamba

ben, carrie ve bloody mary


Aramadı ya beni hala aramadı. Aramamayı geçtim bir mesaj bile atmadı ya ban. Bir tanecik bile. Aman be onu mu umursayacağım. Zaten aklımda yoktu. Yani öyle pat diye girdiğime bakmayın. Onu mu umursamayacağım. Kendi kaybeder. Sanki ben yalvardım, koştum peşinden. Fark etmedim bile aslında. Sadece tatil ya insanın düşünmeye daha fazla vakti olabiliyor. O sırada aklımın kıyısından ışık hızıyla gelip geçmiş olabilir. Ama ışık hızıyla dikkat çekerim. Can sıkıntısından hani. İnsan uzun bir süreden sonra bu kadar coş vakti oldukça saçma şeylere takılıyor. Mesela annemin çiçeklerinin hepsinin yeşil olmasına taktım. Ne ara açtı ki bunlar soldu hemen. Hem saksı bitkisi sırf yeşil mi olur ya. Azıcık renk olsa ne olurdu. Ya da neden hala adam gibi yaz gelmedi. Üşüyorum ben hala. Kendimi kandırıyorum dimi? Acınacak haldeyim dimi? Of resmen beni aramamasını kafaya taktım. Gözünü kan bürümüş Carrie`ye döndüm. Canından bezdireceğim onu. Dünya Joffrey`den o benden nefret edecek.Neden aramıyor ya neden? Delireceğim demek istiyorum fazlasıyla Türk dizisi ergenlerine dönmek istemediğimden sesimi çıkartmıyorum. Bir şey mi yaptım diye düşünüyorum ama yok ağzımı açmadım. Hem yapsam bile bu ne be ara konuş. Kendimi fareyi kovalayan Tom gibi hissetmeye başladım. Ben kendimi Jerry iken daha çok seviyordum. Aramsın o aramın. Karıştırıyor yine bir haltlar ama çıkar kokusu. Çıktığında ona göstereceğim ben. Süründüreceğim, sürünmeye niyeti yoksa ilk önce yumruğu indireceğim sonra üzerinden Reza Sarraf`ın o koşu atlarını üstünden geçireceğim. Jokey olmakta bana çok yakışır. Tamam derin nefesimi alıp mantıklı düşünmeye davet ediyorum kendimi. Başına bir şey gelmiş olamaz illaki duyardım. Ailevi bir şeyse. Ne bilim belki büyük büyük teyzesi ölmüştür acılar içindedir o yüzden aramıyordur. Ya da ilk benim aramamı bekliyor. Çok saçma değil mi bu? Çocuk muyuz? Off gerçi ben ondan bekliyorum ama ben kadınım. Bu şu demek aranması gereken kişi benim yani bence. Veya o sürtüklerden biriyle takılıyor ve beni unuttu. Bu durumda aldatılmış mı oluyorum? Bence hayır. Olmayan ilişkide aldatılma nedir ya? Kıskanmıyorum ilginç olan. Sadece salak yerine konuşuma kızıyorum. Anlımdaki Loser kaşesinin hemen altına Idiot eklenmiş oldu işte.

22 Haziran 2015 Pazartesi

keşke şeytanlarımı dinleseydim


Aramadı çağırmadı beni. Hem de ben aç susuz bütün gün ona ne alsam diye düşünüp, dolaştıktan sonra. Hatta o günden sonra bir kere bile aramadı. Resmen kandırıldım. Çok mu salağım diye düşünüyorum, kızlar saf olduğumu söyler sanırım salak diyemediklerinden. Yine üstü kapalı anlatıyorum dimi? Sabreden için başa sarıyorum o zaman. Tüm bu öfkemin, kandırılmış hissetmemin-yine- ve üzgün olmamamın sebebi : JOKER. Keşke bir dinozor olsaydı da nesli çoktan tükenseydi. Kemiklerini ben bulsaydım, bir boka benzemiyor deyip köpeklere kemirsin diye verseydim. Adam daha önce sevgilim olmadığını öğrendiği an itibariyle peşime düştü. Yazmadım çünkü hiç önemsemedim çünkü ciddiye de almadım. Adamın yanında boyna kız görüp ciddiye almak pek mümkün değil sonuçta. Eğlence olsun diye uğraştığını düşündüm aslında an itibariyle de emin oldum. Elinde çikolatalarla karşıma çıktı, çok çalıştığım okuldan çıkamadığım dönemde elinde kahvelerle geldi. Hatta kahve sevmediğimi öğrenince milkshake, süt, meyve suyu gibi alternatifler sunup bir sürü şebeklik yaptı. İşten eve giderken iki dakika uğruyordu işte. Aslan ile NilKuşu`da bu durumu çok eğlenceli buluyordu. Hatta itiraf ediyorum bende. Dalga geçtiğini düşünmeme rağmen utlu hissediyordum işte. Kim hissetmez ki? Bir kere o egonun halini düşünün. Hem eğlenceliydi işte. Bu bir çocukla büyünce ben seninle evleneceğim diye uğraşmakla aynı şeydi. Dananın kuyruğu ise mezuniyetimde koptu aslında. Gittiğimiz gece kulübünde ona göre karşılaştık ama yemezler. Nerde ne zaman olacağımı biliyordu. Neymiş arkadaşlarıyla çıkmışmış.  Ama itiraf ediyorum etkilendim. Hatta çok etkilendim. Benim kavalyem olacak arkadaşımın yek kısmında işi çıkıp, after partiye geç geldiği bir dünyada çocuk benim için gelmişti. Tekneye de sonra ben onu kaçak soktum gitsin istemedim. Bir kere havalı bir olay yada ben öyle gördüm of bilmiyorum. O an öyle düşündüm yanımdan gitsin istemedim işte. Anlaşamadığımızın farkındayım ama o an kendimi yalnız hissettim ya da ona fazla alıştım bu çıkışlarına bilmiyorum işte. Düşündüğüm kolundayken iyi göründüğümüzdü. Alık ergenler gibi düşünmüşüm farkındayım ama o an bunu göremedim. Sabah tekneden indikten sonrası ise asıl etkilendiğim kısmı aslında. Yani ondan hoşlandığım kısım. Yoksa birlikte dans etmekmiş falanmış işin hikaye kısmı. Yaptığı şu bizim çocuklar arabalarını bıraktıkları yere almaya gittiklerinde taksiye binip ailesinin evine götürdü. Yuh demeyin. Tamam yuhluk bir olay, annem bilse ağzımı klozet yerine kullanır ama tamamen masum. Ailesi evi İstanbul`a geldikçe kullanıyor ve kendi evinde Aslan`la yaşıyor. Bende Aslan bilmesin isteyince oraya götürdü. Niyetimiz arabayı alıp çıkmaktı ama işler öyle yürümedi. Üstüme bir şeyler verip, yatacak yer gösterip gitti. Hem de ne için biliyor musunuz? İki arkadaşım yurtta kalıyor diye onları bıraktı. Bütün gecede beni ve kızları bırakır diye bir kadehten fazla ağzına bir şey sürmedi. Öğlene kadar uyudum sanırım. Uyandığımda işe gitmişti. Adam pazartesi sendromunu köşeye bırakıp kahvaltı hazırlayıp öyle gitmiş. Gel de etkilenme. Yani benim  yerimde olup etkilenmem ben ya diyecek olan varsa söylesin lütfen. Tamam bunu tamamen arkadaşça veya misafirperverlik duyguları coşmuş şekilde yapmış olabilir ama benim düşündüğüm bambaşkaydı. O ara kendimi bir prenses gibi hissetmekle meşguldüm. Gerçi annemin nerdesin sen sabah erkenden evde olurum demedin mi diye carlamasından sonra o his yok oldu. Allah`tan ilk plan Bilgisayarcı `da kalmaktı. Yoksa annemin elinden şömine önü postu olarak kurtulurdum.  Sonra her şey bir anda değişti. Arkadaşımın mezuniyetinden sonra kutlamaya giderken onu da davet ederken buldum kendimi. Geldi. Ertesi günde oturduk konuştuk. Konuşmaktan çok anlaşma yaptık aslında. Bir süre kimseye söylemeden deneme kararı aldık. O da o günden sonra beni hiç aramadı. Bugünde doğum günüydü ben aradım. Konuşmamıza rağmen beni akşamki doğum günü kutlamasına çağırmadı. Ben dışında herkes vardı. Bana da NilKuşu`nun paylaştığı fotoğraflara bakmak kaldı. Ya tamam saklayalım söylemeyelim dedikte bu ne ya. Nasıl bir iş. Ben o kadar uğraştım dolaştım onun için hediye seçtim. Önemli olan sanmayın hediye almak. Önemli olan üzerinde düşünüp uğraşmam. Ama keşke uğraşmasaydım. Zaten aklımdan da geçmemiş değildi iki günlük şey için gerek var mı demiştim. Çok mu triplere girdim ya. Haksız mıyım? Yani o salak anlaşmamız olmasa bile çağırabilirdi bence. İyi kötü arkadaş sayılabilirdik. Tamam arkadaş sayılmayız anlaşamadığımızı sağır sultan bilir ama tanıdıktık. Onu geçin bu salak ben seni tavlarım şebekliği yüzünden NilKuşu`nu arayıp istihbarat alan o değil mi. Bence kimse yadırgamazdı. Of ya bildiğiniz dış kapının mandalı oldum.

19 Haziran 2015 Cuma

ikinci sorudan elenen yarışmacı kafası


Pek akıllı işi değil. Zaten bende pek akıllı işlerin altına imzamı atmam. Bu yenisi de hiç akıllı işi değil. Saçma espriler, şakalaşmaların hiç bu noktaya geleceğini tahmin etmezdim. Kafam aslında hala karışık. Bir çok temel sorun var mesela. Aslında çok çok sorunum var. Ama neden “evet” dedim bilmiyorum. Ya da oturup onca anlaşmayı neden yaptığımı da bilmiyorum. Doğru yapıp yapmadığımı ise hiç bilmiyorum. Aslında bildiğim bir şey yok. Kendimi 2014 Türkiye lys birincisi olup da ikinci sorudan elenen Kim 500 Bin İster yarışmacısı gibi hissediyorum. Onunla şaka olmaz ama girdim bir işe. Nasıl çıkarım bilmiyorum. Kaldı ki hiçbir şey hissetmiyorum. O da kafa buluyor kesin.

18 Haziran 2015 Perşembe

önemli olan işin havalı kısmı değil


Kendi mezuniyetimden bahsetmedim dimi? Kuaför randevuma bir saat eç gittim üstüne üstlük kızlarda benim yüzümden geç gitti. Çünkü ben ayarladım bensiz gidemediler. Kuaföre iki kez saçımı bozdurdum sonunda ördürdüm. Ciddiyim. Çünkü arkadaşlarıma gelin başı, kaynana topuzu yapınca birbirimize girdik. Gelme dedi bir daha. Haspam ilk ve son gelişim farkında değildi. Elbise mi ise kadınla annemin üzerinde kavga ettikleri, komşunun götün açık geziyorsun dediğini aldım. Sonuç lakabım Kaşar Görümce oldu. Millet uzunları ve topuzları çekmiş öyle gelmiş nerdeyse üç beş kişiyiz kısa giyinen. Yemek neysede gece kulübü kısmı var hiç biri bunu akıl edemedi sanırım çünkü kımıldamak için bile beş yüz metre koşmuş kadar efor sarf ettiler. Bende süzüm süzüm süzüldüm hani. Kaldı ki hiç pişti falan olmadım. Bu cidden önemli bir detay. Kendimden bir tane daha görmeye katlanamazdım sanırım. Bunun dışında sabaha kadar hiç durmadım dans ettim. Topuklu ayakkabı rekorumu da kırıp ece kulübüne yaklaşıp bizi alan partinin son ayağı yat partisine kadarda çıkarmadım. Hem kaldı ki o salak babetlerimle bile topuklu giymiş kadardım. Annem boşuna “Allah  benim çocuklarıma bir tek boy vermiş.” demiyor. Gerisi bizim zekamıza hakaret diye söylememeyi tercih ediyorum. Sonrası mı eğlenceliydi. Hiç bu kadar eğleneceğimi tahmin etmemiştim. Sarhoş olanlara güldüm, dans etmeyi beceremeyenlere güldüm, topukluyla denize yenilip düşenlere çok güldüm. Gün doğumunu  bizimkilerle son kez birlikte izlerken de üzüldüm. Son biliyorum farklı şehirler, farklı hayatlar. Onlardan çok şey öğrendim. Hepsinden tek tek. Bunu en çok kepi kafama geçirip poz ver hadi dediğimde beceremeyip dil çıkardığımda anladım. Onların ciddi anlarda salak saçma şeyler yapan tek arkadaşıydım, benimde büyümemde yardım eden en doğru insanlardı. Bisiklet binmesini, bir çok dersi, fedakarlığı, uyum sağlamayı, akışına bırakmayı, çimenlere yayılıp sohbet etmenin karıncalar ve böceklere rağmen zevkli olduğunu onlardan öğrendim. Bunu okumuyorlar biliyorum ama iyi ki varlar. Hem Mavi on yıl sonra derse girdiğimiz son tarihte bizleri aramaya söz verdi. Umarımda evde tek kalan ben olmam. Bilgisayarcı ve Balık`da umarım çocuk sayısını abartmazlar. 

Lady bana not: Kızım sen baya duygusallaştın. Diyorum acaba bugüne özgü mü yok bak dünde bir duygusallaşmalar. Sana o yemekten dönene kadar mühlet. Şuan tatlı aşamasındasındır kesin eski çirkef haline geri dön. Ben seni öyle daha çok seviyorum. 

17 Haziran 2015 Çarşamba

anladıklarım fark ettiklerim


Bir makarna reklamıydı sanırım “Arkadaşlar kendi seçtiğiniz ailenizdir.” diyordu. Çok mantıklı gelmişti bana. Mavi dört yıldır arkadaşım. Hiç bahsetmedim sanırım ama çok severim kendilerini. Yurttan bir arkadaşı vardı bir baktık bizimle takılmaya başladı. Dünyanın en şeker kızlarından biri. Harika bir öğretmen olacak kesinlikle eminiz. Dün mezuniyet töreni vardı. Ailesi gelemiyordu. Aklıma gelmeyen herkesin işi gücü bırakıp gelmesiydi. Uyuz ben takım elbisemi giyer baba olarak katılırım dedi. Bizim çocukların hepsi takım taklavat giyindi, etrafta Siyah Giyen Adamlardan fırlamış gibi dolaştılar. Kızlar ben dahil hepimiz elbiselerimizi giydik süslendik püslendik. Etrafta gülücükler dağıtıp, fotoğraflar çektirdik. Oturduk kurulduk bizim kızın kep atma sırasını bekledik. Gelmedi gelemedi. Kepleri atamadan kova kova su üzerimize döküldü. Bizler herkes gibi içeri koşturmaya çalışırken yağmurda ıslanmış çocuğumuzu çekmeye çalıştık. Sonuç beyaz elbisem dolayısıyla koca bir okul iç çamaşırı rengimden haberdar. Bununla da yetinmedik hukuk fakültesi koridorunda gömleğini çıkartan, yarı çıplak kalan şahıs Uyuz olabilir. Evde kalırım diye kirli gömlek getirmiş onlardan birini giymek için soyundu yoksa çıplak gezmez. Ya da dönüp dönüp bakanlara o kadar yüzme spor yaramış deyip sırıtması kendini beğenmişliğinden ama. Eve ıslak ve saatlerce trafikte kalmış bir şekilde döndük. Kepini atamadı bari bizimde yapamadığımız kep eğlencemiz olsun dedik gece dışarı çıkmaya karar verdik. Sağ olsun annemlerde yaklaşık bir saat yalvarttılar beni. Beş dakika daha yalvarsam son metroyu kaçırıyordum resmen. Sonrası delice eğlenip bolca dans ettik. Sabahta Bir iki arkadaşımla sessizce içeri süzüldük. Keşke annemde hırsız sanıp biber gazıyla karşılamasaydı. Ama tüm gün öğrendiğim bir şey varsa o da biz kocaman bir aile olmuşuz. Anne babamız yoksa birbirimize anne baba olmak, bazen dans etmekten nefret etsek de uyum sağlayıp abilik yapmak için gelmek, gece uyumayıp bizi almak için bekleyen kardeşler demekmiş.

14 Haziran 2015 Pazar

yanında tapuyu veriyorlarmış


Ağız tadıyla mezun etmeyecekler bizi anlaşıldı. Mezuniyet partisi, balosu dediğin bence kızların deli gibi süslendiği ama eğlenirken bütün hazırlıkların üzerinde patladığı, makyajdan eser kalmadığı, alkolün su gibi aktığı, 16 yıllık öğrencilik hayatının sonunun kutlandığı bir olay. Okul yönetiminin bu olayla ilgisi olmaz. Kuluptür, öğrenci temsilcilikleridir, organizasyon işlerinden anlayanlardır el atar, okulda milyon tane parti olur. Ama bizde dekan dekan değil İstanbul müftüsü sanki. Mayıs ayından beri fakülte partisine takmış aman alkol olmasın diye baskı yapıp duruyor. Olup olmaması umurumda değil ama karışması umurumda. Israr kıyamet alkolü çıkarttırmış adam menüden. Hayvan gibi para verdik, menüde bir tek meze kaldı. Mekan bizlik bir şey yok diyor. Hayır adamı kime şikayet edelim bilemedik ki! Yardımcı dekanla aramız iyi “Hocam şu adamı bir ikna edin çeksin elini eteğini.” Dedik. Bize “Hiç mi düğüne gitmediniz masa altı bilmiyor musunuz?” diyor. O kadar parayı verdikten sonra ne masası ne altı. Hiçbir şey olmayan yemeğe bir sürü para veriyoruz zaten. After partilerden bahsetmiyorum bile. Mezun olmayıp cüzdan bırakıyoruz bir de üstüne masa altı diyorlar. Son dakika değişikliği ile fakülteye alternatif parti yaptık, paraları kaydırdık. Dekan da şu saatten sonra avucunu yalasın.

11 Haziran 2015 Perşembe

annelik sendromu veya değil


İnsanların benim ve aile anlayışım hakkında yorum yapmasından cidden nefret ediyorum. Benim bildiğim on liran varsa onu kardeşlerinle paylaşacaksın. O bölünüp duran, devreden, düz hesap yapalım dediğin ,333333333`lere rağmen. Birimizin canı sıkkınsa, başı dertteyse bir değil üç kişi sorunu çözeriz. Üniversite birinci sınıftan beri çalışıyorum. Babam yarım bıraktığım kursları sebep göstererek yeni bir tanesinin parasını ödemeyi reddedince kendi başımın çaresine bakmam gerektiğini anladım. Kredi kartım dahil her şeyimi kendim ödedim. Ne zaman alışverişe gitsem kendime bir parça bir şey alıyorsam bizimkilere de mutlaka alırım. Sidikli ya da Uyuz bir şey istediğinde de mutlaka uzun veya kısa vadede de olsa alırım. Durumu bazen abartıp kredi kartımı ödemekte zorlandığım dönemler oldu ama bir şekilde hallettim hep. Bilgisayarcı ise hep bu durum için söylendi. En son mezuniyetten ve iş bulmaktan bahsediyoruz “İş bulduktan sonra bizim çocukların masraflarına yardım edeceğim” dedim. Bilgisayarcı ve Forvet beni suçlamaya başladı. Neymiş salaklık yapıyormuşum, abartıyormuşum, onların anne babası değilmişim. İtiraz edince bu kez Bilgisayarcı “Abim bana yardım etmiyor. Kendim hallediyorum her şeyi.” dedi. Durumların farklı olduğunu söyledikçe bu onların büyüyüp sorumluluk almasına engel olduğumu söyledi ve Forvet`de bunu destekledi. Kızdım hem de çok. Bilgisayarcı`nın abisi ile ilişkisiyle bizimkisi aynı değil. Adam askeri lisedeydi ve liseden beri eve hafta sonundan hafta sonuna geliyor. Mezun oldu açık denizlerden karaya ayak basmıyor. Bilgisayarcı evden gidip geliyor. Kazandığı her para zaten kendisine kalıyor. Ama herkesin benim paramı ailemle paylaşmam gözüne batıyor. Onlar benim kardeşim. Kaldı ki onlar ile durum aynı değil. Bilgisayarcının okuduğu mühendislikle kusura bakmasın ama tıp bir değil. Aldığımız toplasan üç beş kitap parasıyla Uyuzun aldığı bir kitabın parasıyla da aynı değil. Eve çıkmasın o zaman diyor, rahatına düşkünlükle suçluyor ama Bilgisayarcı hayatı boyunca bir derse erken gelmedi ve evle okul arası yirmi dakika onun. Uyuz okula gidip gelme ile yaklaşık 5 saat kaybediyordu. Bir insan ortalama günde 6 saat uyusa siz hesap edin. Sidikli zaten başka şehirde ve bunun yurt parası-ki özel-, harçlığıydı ayda ne kadara geldiğinden haberi yok. Kalkmış bana yok şunu ona alma kendisi alsın demesin. Tamam farkındayım abarttım çoğu zaman ve Sidikli bu durumu abartıp zaman zaman sömürüyor ama artık frenliyorum kendimi. Uyuz deseniz kesinlikle öyle bir çocuk değil. Babam geçirdiği kazadan sonra bisiklet için para vermeyince lise birdeyken daha tatilde gidip markette iş bulup bisikletinin parasını kazanmış bir çocuk. Şimdi kalkmış kardeşlerime şımarık, bana onların büyümesine engel olan, anne tribine girmiş biri olduğumu söylüyor. Kusura bakmasın ama şu günümüzü bize sağlayan anne babama kardeşlerimin isteklerini yüklemek istemiyorsam evet suçladıklarının hepsiyim. Annem hep en büyük hazineleri olduğumuzu söyler. Bu kadının hazinelerine biraz yardım etmişim, omuzundan azıcık da olsa yükü almışım, ona birada olsa kendi için yaşama fırsatı vermişim çok mu? Bilmiyorum ama söyledikleri bencilce geliyor. Bugün şu noktada duruyorsam her bir şeyi annemle babama borçluyum. Sokakta milyonlarca anne baba var ve bunların büyük bir çoğunluğu çocuklarıyla ilgilenmez ailem bana maddi manevi her türlü desteği verdi. Benim onlara en iyi ödeme şeklimde ancak kardeşlerime her türlü maddi manevi destek vererek olacağını düşünüyorum. 

10 Haziran 2015 Çarşamba

bir arabayı kıskanmadığım kalmıştı


Sidikli`ye bir şeyler oldu resmen. Günde on kez arayan hatun artık ne arıyor ne soruyor. Yapa yalnız kaldım resmen. Kızların hepsi tez ve sunumlarıyla uğraşıyor. Hostes tatile çıktı adını ilk defa duyduğum garip bir şehre gitti. Dahi ise SarıKızla ayrıldılar onun sinirini yaşamakla meşgul. Zaten onların ayrılığı yüzünden ayrı stres yaşıyorum. İkiside arkadaşımız ve ayrıldıklarını bir tek ben biliyorum. Biz birlikteyiz dedikleri ilk gün demiştim onlara halbuki ayrılırsanız haber vermeyin araya sokmayın beni demiştim. Bunlarsa boktan bir sebeple ayrıldılar. Siyaset. Ciddiyim. İkisi oldukça farklı görüşlere sahipler ve seçimlerden sonra telefonda birbirlerine girip ayrılmışlar. Aferin yani onlara. Şimdi ikisi ayrı yerlerde depresyon yaşıyorlar. Sidiklime gelirsek anlatmadım ama uzun zamandır bir erkek arkadaşı var. Çocuk için beyni olan kaslı diyor. Bizim kız ve maymun iştahını bildiğimden kısa sürer dedim ama tahmin ettiğim gibi olmadı. Çocuğu da hiç mi hiç sevmiyorum. Annemde hoşlanmıyor kaldı ki ondan. Bir davranışından mı falan derseniz benimkisi şu meşhur ilk görüşte sevmediğim insan kategorime girmesi. Ama anneminkisi tamamen sakala dayalı. Çocuğun saçına sakalına taktı. Anneme kalsa tüm erkekleri oturtup damat tıraşı yapar. Çocuğun fotoğrafını gördüğü andan itibaren de çocuğa taktı. Annem takıp laf ettikçe, ben sevmedikçe Sidikli`de daha çok bağlandı. Bizim kız çabuk bıkar bundan dedik ama öylede olmadı. Hatta babam bile dedi. Baba? Evet babamda biliyor. Annem öğrenir öğrenmez yumurtlamış. Daha bizim kız flört aşamasındayken. Annemler şehir dışına çıktıklarında babam Sidikli`nin hal ve hareketlerinden şüphelenip sormuş. Annemde hemen biri var demiş. Babam üstüne hemen beni sormuş. Sonrada derin bir nefes alıp “İyi bari Lady`nin sevgili yok. Sidikli`nin hevesi geçince bırakır. Lady aşık olursa yandık. Zor ayrılır.” Demiş. Hayır babama çok mu psikopat gözüktüm anlamıyorum ki. Tamam hoşlandıysam gerçekten kolay kolay vaz geçemiyorum. Bay Uzun`a hala aşık mıyım sorguluyorum. Ama babamın kızlarını bu kadar iyi tanıması da hoş değil hani. Adamda zaten mantık şu. Lady bir okul daha okusun. Sidikli`nin dört yılı var. Sonra yüksek lisan yaparlar. Annem ne zaman evlenecekler deyince de “kızlarımın aklına boş boş düşünceler sokma” diyor. Ama bu akşam anladım ki babamda benim gibi Sidikli`ye takmış vaziyette. Birinci sebep çocuğu hala terk etmedi ve ben hala ondan hoşlanmıyorum. İkinci sebep artık benimle eskisi kadar sık konuşmuyor. Hatta bizimkilerle de. Annemle babam oturup bunun sebebinin o çocuk olduğuna karar verdiler. Üçüncü sebep sabah akşam o salak arabayı yapmak için uğraşıyor ve vakti kalmıyor. Tamam bende isterim ülke bilimle uğraşsın güneş enerjili elektrik enerjili arabalar yapılsın. Ama bunu mümkünse Sidikli yapmasın. Çünkü yapayalnız kaldım. Dışarı çıktığın, etrafında olan insanlar senin yalnız kalmanı engellemiyor. Duygusal açıdan bir şeyler paylaşabileceğim insanların hiçbiri yok. Asıl yalnızlık bu. Tüm derdi mi sıkıntı mı bende gelip buraya yazıyorum. Bende isterdim arayıp Sidikli`ye anlatmak ama atölyedeyken telefonu açmıyor. Güneş enerjine de arabana da…

Sidikli`ye Not : Olurda bu yazıyı okursan kızmadan önce derin nefes al. Orda annemlerlesin asıl yalnız olan benim demeden önce bir nefes daha al. Sonra ablanın sana ne kadar ihtiyacı olduğunu hatırla kızmaktan vaz geç.

8 Haziran 2015 Pazartesi

türk sporu nereye gidiyor


İçimdeki olmaz sesi bir kez de haksız çıksın. Şu içimdeki altıncı his zırvalığı boktan bir yanılmadan ibaret olsun. Ya ben kimin ahını aldım? Kimin canını yaktım da bütün sorunlular beni buluyor. Lan ben sinek bile öldüremem ki kimseye zarar vereyim. Kaldıracağını bilmediğim kimseyle dalga geçmem. İyilik meleği değilim. Bir çok kötü huyum, yaptığım kötülük var ama ne bilim hak etmiyorum gibime geliyor hala. Bir “zıvanadan çıkmak” lafı nasıl bu noktaya geldi. Laf arasından söylediğim bu kalıbın zıvanasına taktı. Anlamını biliyor musun dedi? Hiç merak etmemiştim bireysel anlamını. Ot sararken bir şeyler diye vızıldadı dikkat bile etmedim. Şu psikolojimsi derste hoca ile şu arkadaşın ot muhabbetini anlattım. Okulda böyle bir muhabbet geçmesine şaşırdı. Sonra itiraf ediyorum benim dalga geçerek anlattığım bu olaydan sonra bu bir rahatladı ve hop itirafımız geldi. Çeşitli otsal bilgilerinin kaynağı kullanmasından kaynaklanıyormuş. Şoka girdim resmen. Ben konuyu değiştirip içsel savaşımı verirken bu bir şekilde yine aynı mevzuya getirdi. Kafayı bulunca ki tatlı krizine, daha dün akşam ki kafa çekişine, sonra liseden beri birçok uyuşturucu madde kullandığına. Yargılamak bana düşmez. Kullanma diye ahkam kesmekte. Ama bunu alkolden daha zararsız bir şey olarak gören, kendi kararlarını veren bir adama bir şeyleri dayatamam. Ama denemek ister misine de katlanamam. Lan belli ki bağımlılık sende bu. Batmışsın bir bok çukuruna, başkasına denemek ister misin diye ısrarla sormak nedir? Israrla hayır dememe rağmen! Kızgınım çünkü konuştukça ot dışında bir sürü uyuşturucu madde saymaya başladı. Yoksa, isterseniz duyarsızlıkla suçlayın ama beni ilgilendirmez kullanıp kullanmaması. Gönül isterki kullanmasın. İki gündür tanıdığı kızı da takmaz hani. Zaten taksa, denemek istemediğimi belirtmeme rağmen  “Yanımda var dene, bir şey olmaz” demezdi. Yok canım benim denemek istemem. Zaten bende ki bu şansla eve dönerken polis çevirir arar diye üç buçuk attım. Hani diyorlar ya “Türk sporu nereye gidiyor”  ben söyleyeyim. Soldan dönünce spor akademisine aldığınız Centilmen`e gidiyor.  

5 Haziran 2015 Cuma

bir sakinleştirici iğneye hayır demem


Onlar nasıl istatistik soruları. Bütün test tipleri birbirine girdi. Hangisinde hangi testi uygulayayım bilemedim. Ama önemli olan istatistikmiş olasılıkmış değil mezuniyette giyeceğim elbise. Yumurta kapıya geldi çattı bende hala tık yok. Kızların hepsi aldılar. Hepsi böyle uzun uzun, balık balık gezecek. Türk magazin tarihi bile bir gecede bu kadar çok pişti görmedi. Aynı elbiseden bakalım kaç kişi giyecek merak ediyorum. Zaten o elbiseleri önümüzdeki elli yıl giyebilirler. İlk bir görümce topuzu yaparlar mezuniyette giyerler. Düğün çıkar bu kez elti topuzu yapılır giyilir. Ben ve uzun elbise ise elliden önce buluşur gibi gözükmüyor. Ne var gencim işte. Henüz o kokoş kokoş abiyelerin içine girebilecek kadar ölmedi ruhum. Kaç kilo şey onlar kımıldamaya kalksan üç gün sonra adım atabiliyorsun. Kızlar o kadar dolaştı hep aynı şeyler. Bende bizim evin yakınlarındaki butiğe gittim ve bir elbiseye aşık oldum. Tam yaşıma uygun pati elbisesi. Koca abiyeler giyip 50 göstermek istemiyorum, ama diğer kızlar bu konuda fazla ısrarcı. Annemi aradım at fotoğraf bakayım dedi. Sora üşenmedi geldi. Gelirken de yanında kahveye gelen komşuyu getirmiş. Elbiseyi giydim çıktım kadın başladı “Aman bu çok kısa eğilsen götün gözükür. Hiç güzel olmamış.” Annem siyahına da bak dedi, giydim çıktım aynı elbise farklı renk ama elbisenin boyu iki parmakcık daha uzun. Kadın tutturdu bunu al. Lan içim karardı diyorum kadın götün açık diyor. Cidden yok öyle bir şey. Kabine girdim elbise uzattı içeri al bunu dene diyor. Bedeni XL. İçine abartısız üç tane daha benden sokarlar. Ama kadına göre bu daha uzun daha iyi olurmuş. Ne yapayım boyum yüzünden standart bedenler bana kısa geliyor. Kadının biri de elbiseyi gördü üstümde dışarda ben onu istiyorum diye olay çıkarttı. Tek beden elimdeki. Annem alacağız diyor, komşu kısa diyor, kadın görevliye "devamlı müşterinim" diyor. Nasıl gözüm döndüyse giyindim çıktım almıyoruz dedim. Annem tutturdu ben alıyorum diyor, kadın almıyor işte ben alırım diyor. Bende açtım ağzımı yumdum gözümü. Kadın koca göbeğiyle o elbisenin içine giremez, imkansız. Bastı bacak boyunla bu sana mini elbise değil uzun elbise olur, onu da kestirmek zorunda kalırsın dedim. Hızımı alamayıp komşuya döndüm tam çemkiriyordum annem totomu bir cimcikledi kendimden geçtim yeminle. Annemi bıraksak kafama bir tanede geçirecek en sağlamında bir tane. Sonra sinirlendim çıktım. Eve gelince de annemle tartıştık. Bağırıp çağırmak isterdim ama onu da yapamıyorum annem işte. “Ne takıyorsun milleti ben alacağız dedim onlara ne. Bıktım senin bu sinirinden” diyor. Ama sende 22 yıldır annemsin biliyorsun huyum suyumu ne diye kuyruk takıp geliyorsun. Şimdi tek dileğim o kadın o elbiseyi giydiğinde üstünde patlarda almak zorunda kalır hiç giyemez. Komşuda inşallah rüzgarlı bir havada elbise giyer de götü gözükür amin.

3 Haziran 2015 Çarşamba

nü`den tanrıya


Nü`sü bitti tanrısı başladı. Bir çok şeker ve etkileyici özelliği var. Hayattan zevk alması ve keyfini çıkarması güzel. Eve giriş çıkış saatlerim üzerine dalga geçse de aksatmadan eve bırakması güzel. Beni cidden dinlemesi güzel. Yardım organizasyonlarına katılması güzel. Kültürlü olması güzel. Olmadık sürprizlerle karşıma çıkması da güzel. Kimsenin sormadığı soruları sorması da güzel. Mesela bana hayatta ki amacımı sorması. Benim ki mutlu olmak. Hayat görüşümü sevmesi güzel. Ama tüm bunlara rağmen tanrı yok deyip beni ikna etmeye çalışması can sıkıcı. Önemli olan inanıp inanmaması değil. Önemli ve sıkıcı olan beni bu konuda ikna etmeye çalışması. Neymiş mutlu olmak için kendimi kandırmayı bırakmalıymışım. Tanrı ya inanmakla kendimi kandırıyormuşum, mutluluğumu engelliyormuşum. Sinirden çatladım. En sonunda “İnanmaya ihtiyacım var. Kendini kandırmak diyorsan de. O halde kendimi kandırmak beni mutlu ediyor. İç huzurumu koruyor. Bahsettiğin diğerleri gibiyim. Bir şeylere inanmaya ihtiyacım var. Sana diyor muyum illa bir şeylere inan.” diye çemkirdim. İyi oldu. Ona mı soracağım neye inanıp inanmayacağımı. 

2 Haziran 2015 Salı

sipariş puanları bunlar


Statü ne olursa olsun sömürge sistemi değişmiyor. Sadece isimler değişiyor. Amerikalı öğrenciler üzerinde değil de, Türkiye`de bilmem ne üniversitesi şu sınıf öğrencilerinden bilmem kaç gönüllü üzerinde yapılan araştırmalara göre diyor. Sonra unvanı artsın diye gerekli olan puanı toplamak adına size makale yazdırıyor, milyon tane düzeltme istiyor, yayınlamazsan ben yayınlarım diyor. Yayınlarsam tabi onun ismi üstte olacak. Bulguları bekliyorsun gecenin bir vakti mail atıyor ve 80 veriden 33 tanesi var. Gerisi ne oldu diyorsun, görevliler mırın kırın. Sonra toplum olarak ağlıyoruz yok gelişme yok, bilime değer vermiyoruz. Siz tutun kadroları sadece statü için isteyen adamlarla doldurun sonra bunlardan bilim bekleyin. Bir de demez mi yok bu alıntının yılı dolmuş, adamın kemikleri sızlarmış. Lan ağacı ağaç diye tanımlamış diye adamın kemikleri niye sızlasın. Milyon tane makale okudum hepsinde aynı tanım. Madem kullanılmaz bu neden alıntının geçtiği kitap 89,60 dolarcık. Salak mı bu Amerikalılar. İki güne hazır olacakmışmış. Başka derdi varsa söyleseydi keşke. Çocuğunun bezi değiştirilecek, gazı çıkartılacaksa biz onu da yapardık. Nasıl olsa öğrenci demek köle demek.

1 Haziran 2015 Pazartesi

prenses olmayıda beceremedim


Sıradan bir gün neden sevilmez ki. Sıradanlık güzeldir kardeşim. Keyfini çıkarmak, sıradanlığa bırakmak lazım kendini. Bayan Ego`yla sıradan bir plan yaptık. Buluştuk bu yeni pricingini çıkaramamış. Taksim`e yaptırdığı yere gidelim çıkartsınlar, sonrada bir şeyler içeriz dedik. Gündüz vakti meğer metro baya boş oluyormuş. Metroyu boş görmeden de bu dünyadan gitmek istemezdim. Biz sohbet ederken karşıda oturan bir çocuk dikkatimi çekti. Bu bizim okuldaydı diyorum o tutturdu değildi demeye. Neymiş o tüm okulu tanırmış. Ama dedikodular benim kulağımdan geçerdi. Ben tanımayayım da kim tanısın dimi ama. Sonunda iddialaştık ve çözümü kızlara sormakta bulduk. Kızlara tarifle adam bulduramayacağımıza göre parlak fikirlerimden birini daha devreye soktum. Telefonu aldım çaktırmadan çocuğa zoomladım. Çekmek için keşke o düğmeye basmasaydım. Parmağıma kıramp girseydi keşke. Koca bir ses çıktı. Sadece bu olsa umursamam ama çocuğun suratında flaş patlattım yaa. Keşke o led bozulsaydı da benim derdim bozulan telefonum olsaydı. “Çocuk ne oluyor lan” diye döndü. Az bile tepki verdi ama ben sanki cevap bekliyormuş, bu kınama cümlesi değilmiş gibi “Flaşı açık unutmuşum.” dedim. Özür dilemem geriyordu ya da açıklamak ama baktık gelmişiz indim. Ama utancımı da yanımda gezdirdim bütün gün. Kızlar dalga geçti güldü. Benimse aklımdaki çocuğun arkadaş çevresiydi. Ben bunun hala takıldığı arkadaşlarından bir ikisini lisede ölümüne yürürlerken prenses edasıyla reddettim. Hiç birine burnumu sildiğim peçetemi atmadım. Şimdi bu arkadaşlarına anlatınca çocuklar çok fena dalga geçecekler. İyi ki kız bizi reddetmiş, aslından iyilik etmiş bize diyecekler. Verilmiş sadakamız var diyecekler. Allah anamızın babamızın duası sayesinde bizi bu kızdan korumuş diyecekler. Umarım bir daha cenazemde karşılaşırız. Mümkünse onda bile karşılaşmayalım.